26 Ağustos 1922…
Saat 4:30
Yine bir 26 Ağustos, yer yine Anadolu, kavga varoluş kavgası, mücadele vatan kurma mücadelesi…
Bir anda, ansızın, baskın verir gibi…
Bir kere vuracağız! Sağlam vuracağız. Bir daha ayağa kalkamamalı düşman.
Alternatifi yok!
Ya yok olacağız ya da yeniden doğacağız. İşte o kadar mühim!
Yani ya Sevr’den beter olucaz ya da Lozan ve ötesi…
Ya Orta Asya bozkırlarına dönüş, ya da cennet Anadolu.
Tarih yine yol ayrımı sunmuş bir seçim bekliyordu Türkten. Ya tarih olacaktık ya da tarih yazacaktık!
Yıllarca süren savaşlar!
Artık son gücümüz kalmış.İşte bu vaziyette “ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri! “emrini verdi Baş kumandan.
Birde durumu kısa ama en güzel şekilde özetlemişti. Ya istiklal ya ölüm!
Büyük taarruz’un başlamasına yaklaşan o dakikaları Nazım Hikmet Kuvay-ı Milliye destanında çok güzel ifade etmiş. Bakın neler söylüyor;
Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu
yalnız, Yunan’dan önce ve Seferberlikten evvel
geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek.
Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “Uc” dediler,
Sarisin bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.
4 buçuk’ta tamda öyle oldu. Bir ordu tüm asaletiyle bir yıldız gibi kaydı Afyon semalarından ve bir kurt gibi atladı Afyon ovasına. Bir aslan gibi kovaladı avını. Taa İzmir’e kadar.
Oysa ne badireler atlattık İzmir’de o son noktayı koyana kadar.
1699!
Unutursak kalbimiz kurusun!
Orta Asya bozkırlarından Viyana önlerine uzanan Türklük o tarihten sonra sürekli geriledi. Sürekli bir ricat. Bizler çekildik kalplerimiz kaldı geride, gözyaslarımız kaldı.
Düşman durmadı. Bugün de durmuyor. Trablusgarp, Balkan savaşları, Çanakkele savaşları derken bu seferde Anadolu’dan çekilmemizi istiyorlardı. Türklüğü dünyadan sileceklerine inanıyorlardı. Kosova’nın, Malazgirt’in, Varna’nın, Çanakkale’nin intikamını almak istiyorlardı. Bilmiyorlardı ki Anadolu’nun kaplanın pençesi olduğunu. Bilmiyorlardı ki kaplan gerilerek sıçrardı avının üstüne.
Nitekim bir ara Polatlı’dan top sesleri duyulmaya başlamıştı. Millet iradesi Kayseri’ye çekilmeyi konuşuyordu. Düşman Anadolu’nun içlerindeydi. Yine kan, yine gözyaşları, yanan kasabalar ve köyler.
Sakarya’yla yendik makus talihimizi. Hep savunurken aklımıza gelen 1699, bu sefer hücum ederken geldi aklımıza. Zincir kırılmıştı artık.1699 kırılmıştı zihinlerde. Şimdi sıra Sevr’i kırmaktaydı.
Son bir vuruş kalmıştı. Sağlam bir vuruş. Bağımsızlığımızı haykıracaktık cihana tekrar. Türklüğü esaret altına alamayacaklarını gösterecektik.15 devlet kurduk 16.yı da kurarız diyecektik dünyaya.
Analar, sevinç gözyaşlarına boğacaktı artık bu verimli toprakları. Yarlar, ayrı düşmeyecekti meftunundan. Çocuklar yetim kalmayacaktı mahdumundan artık.
İşte 26 Ağustos 1922 saat 4 buçukta tüm bunların yüzü suyu hürmetiyle vurdu şanlı ordu. Malazgirt ruhuyla, Türeyiş destanıyla vurdu. Geçmişinin getirdiği şanıyla vurdu. Sevr’i yırtarcasına…
Fatih’in surları dövdüğü gibi dövdü ordu. Akıncı misali kovaladı Yunan’ı İzmir’e kadar. Preveze ruhuyla yine döktü denize.
Veee 30 Ağustos 1922’de
Onların Anadolu hayalleri suların karanlığına gömülürken bizim İstiklal meşalemiz Anadolu’yu aydınlattı. !
Yine tarih olmadık yine tarih yazdık. Alparslan’ın torunları yine bir öldü ama bin dirildi. Bu ordu-millet yine çiğnetmedi namusunu. Her şeye rağmen kağnı kamyonu yendi. İşte ordu, işte komutan! Ne kadar minnet duysak azdır.
Atatürk yıllar sonra ne güzel söylemiş;
Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!
Bu millet ve onun değerli ordusu tüm imkansızlıklara rağmen, olmayanı oldurmuş. Müthiş bir inançla vatanı düşmesin diye vatanına sıkı sıkıya tutunmuştur. Nitekim vatan düşmemiş, Türk milletinin ayağa kalkışını ve biz bitti demeden hiçbirşeyin bitmeyeceğini bütün dünya bir kere daha görmüştür.
Bu başarıda birlik olmanın, kenetlenmenin önemi çok büyük. O zaman ki dedelerimiz, ninelerimiz birlik olarak, sen, ben ayrımı yapmadan, Malazgirt benim, 30 Ağustos senin demeden mücadele etmiştir.
Şanlı tarihimiz, zaferlerimiz bu vatana gönül vermiş herkesindir, hepimizindir.
Malazgirt’te bizimdir, 30 Ağustos’ta. Alparslan’da bizimdir, Mustafa Kemal Atatürk’ te. Bizim değerlerimizdir. Ayrıştırıcı unsurlarımız değil, birleştiren ve düşmana korku veren unsurlarımız olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle 98.yıldönümü olan 30 Ağustos zafer bayramımızı en içten dileklerimle kutlar. Bize bu ülkeyi armağan eden başta Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitlerimizi saygıyla anarım.
MİLLİ ZAFERİMİZ 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
171
Subscribe
Login
0 Yorum