DÜNYA MASALLARI SERİSİ – İSKANDİNAV MASALLARI

Çocukluğumuzun vazgeçilmezi, uyku arkadaşımız olan masallar. Herkes en az birkez de olsa masal dinlemiştir değil mi? Sizler için yeni bir seriye geçiş yapıyoruz. Bilindik masallardan biraz uzaklaşıp dünya masallarına açılalım dipte köşede kalan masalları ortaya çıkartalım istiyoruz. Yeni belirlemiş olduğumu rotada ilk durak iskandinav masalları.

İSKANDİNAV MASALLARI: YELDEĞİRMENİ

masal

 

Tepenin üstünde bir değirmen vardı, görünüşü kibirli, kendi de kibirli.
“Hiç de kibirli değilim” diyordu. “Ama içten olduğu kadar dıştan da aydınlık içindeyim,
aydınım. Dışarıdaki, içerdeki işlerimde güneşi de, ayı da hizmet ettiririm kendime, bunlardan
başka ayrıca yakacak mumum, yağ lâmbam, iç yağı lâmbam da var. Aydınlanmış olduğumu
gerçekten söyleyebilirim.

Düşünen bir varlığım. Biçimim de öyle güzeldir ki beni seyretmek
zevk verir. Göğsümün içinde buğday öğüten değirmen taşları, dört de kanadım var.
Kanatlarım başımın üstünde, tam şapkamın altında durur. Hâlbuki kuşların kanadı iki tanedir
yalnız, bunları da sırtlarında taşımak zorundadırlar.

Doğuştan Hollandalıyım, bunu kılığımdan
da anlamak kabil, bir uçan Hollandalıyım ben. Onun tabiatüstü bir varlık sayıldığını
biliyorum, ama çok tabiiyim. Çevremde üstü örtülü, dar bir geçit vardır, alt bölümde de
oturma odalarım. Düşüncelerim burada kabul görürler. Başkaları benim her şeyi idare eden,
her şeye hükmünü geçiren en kuvvetli düşüncemi, değirmenci düşüncesi diye adlandırırlar.
Benim düşüncem ne istediğini bilir.

Unun da, bulgurun da üstündedir ne de olsa. Ama gene de
kendine benzeyenleri vardır. Bu düşünceye anne düşünce adı verilir. Bu da kalptir, gerçek
tefekkür ondadır. Maksatsız olarak ortalarda dolaşmaz, o da ne istediğini bilir. O da elinden
ne geleceğini bilir.

Rüzgâr soluğu kadar yumuşak, fırtına gibi kuvvetlidir. İradesini yerine
getirmek için bir kimsenin etrafında dolaşmasını bilir. O benim duygumdur, baba ise sert
duygum. Bunlar iki tanedir ama aslında gene birdir. Birbirlerine de “Yarı parçam senin” diye
seslenirler. Bunların gelişmek zorunda olan düşünceleri yoktur. Küçüklerin yaptığı bu gürültü
de ne? Az önce bir neşesizlik nöbetine tutularak ne olup bittiğini anlamak için baba ile
çocuklarını göğsümün içindeki değirmen taşlarıyla çarka bakmaya gönderdiğim zaman müthiş
bir gürültü yapmışlardı.

Oralarda ne olup bittiğini bilmeye mecburum, çünkü bana engel olan
bir şey vardır orada, farkındaydım bunun. Sonra herkes kendi kendisini muayeneden
geçirmeye de mecburdur. Kişi benim gibi bir tepenin en sivri ucunda oturunca bu çeşit
gürültüler hoş gelmiyor kulağına. Ayrıca daima ışık içinde bulunmaya da dikkat etmek gerek.
Dünyanın hakkımızdaki düşüncesi de bir ışıklanma değil midir? Evet, ne diyordum, çocuklar
korkunç bir gürültü yapmışlardı. Bunların en küçüğü şapkamın altına kadar çıkmış patırtı edip
duruyor, adamakıllı sarsıyordu beni.

Küçük düşünceler büyüyebilir, bunu fark etmiş.

Bulunuyorum, tam benim yaradılışıma uymamakla beraber aynı şekilde dışarıdan da
düşünceler gelebilir kişiye. Bunlar yaradılışıma uymaz. Çünkü ne kadar etrafıma baksam
göremem onları, kendimin dışında hiçbirini fark edemem onların. Ama içlerinden değirmen
taşlarının gürültüsü gelmeyen kanatsız evlerin de düşünceleri vardır. Onlar da benim
düşüncelerime gelir, nişanlanırlar onlarla. Oldukça acayip tabii. Evet, çok acayip şey.

Başımın üstüne yahut içime bir şey geldi mutlaka değirmen aletlerinde bir bozukluk olmuştur. Sanki
baba kendi yarı parçasını değiştirmiş, daha tatlı bir duygu, daha sevgi dolu, çok genç, sofu,
buna rağmen kendisi kalabilen, ama zamanla daha yumuşayıp sofulaşan bir hayat arkadaşı
edinmiş gibi olur. Buruk, mayhoş olan uçup gitmiştir artık. Her şey neşe içindedir. Günler
gider, günler gelir, daima ileriye, aydınlığa, sevince doğru yürürüz.

 

Sonra, evet, bu da hem söylenmiş, hem de kitaplara yazılmıştır, sonra zaman olur, bir gün gelir, ben göçüp giderim.
Ama gene de tam göçmem, yıkmaları gerekir beni, daha güzel bir şekilde yeniden yükselmem
için, işi sonuna ulaştırmam. Ama gene de var olmakta devam etmem, tamamen başka bir şey
olmam, gene de aynı şey kalmam gerektir. Güneşle, ayla, mumla, yağla, iç yağı ile ne kadar
aydınlanmış olduğumu kavramam güçtür benim. Duvarlarımın yıkıntıları içinden eski odamın
yeniden yükselmesi gerekir. Ben yalnız eski düşünceleri muhafaza etmeyi ummak isterdim.

 

Babamı, anamı, büyükleri, küçükleri, ailemi dediğim gibi hepsini, bir tek olanı, ama gene de
birçok organlardan meydana gelen şeyi, bütün o düşünce süresini muhafaza etmem gerekir.
Çünkü bunlarsız edemem ki ben. Bundan başka kendimin, göğsümün içindeki değirmen
taşlarıyla başımdaki kanatlarla, beni çevreleyen koridorla ben olarak kalmam da gerekir.
Böyle olmazsa kendi kendimi tanıyamam, başkaları da beni tanıyamaz. Bana değirmeni dağın
üstünde görüyoruz ya işte, görünüşü kibirli ama gene de kibirli değil, diyemezler.”
Değirmen böyle söylüyordu. Bu söylediklerinden daha fazlasını da söylüyordu, ama en
önemlisi bunlardı.

Günler geldi, günler geçti, en yenisi de en son gelendi.
Değirmende yangın çıkmıştı. Alevler yükseliyor, dışarıyı, içeriyi alevler sarıyor, çatı
kirişlerini, tahtaları boydan boya dolaşıyor, hepsini yok ediyordu. Değirmen yıkılmış, yerinde
yalnız bir kül yığını kalmıştı. Yangın yerinden dumanlar çıkıyor, dumanları rüzgâr alıp
götürüyordu.

Ama değirmende canlı olarak ne varsa yok olmadan kalmış, yangından hiç zarar görmemiş,
aksine kazanmıştı. Bir can, birçok düşünce, ama gene de tek düşünceden ibaret olan
değirmendeki aile, hoşlarına gidebilecek yeni, güzel bir değirmen elde etmişlerdi. Eski
değirmenin tıpkısıydı bu yeni değirmen. “İşte tepenin üstünde duruyor, görünüşü ne kadar
kibirli!” diyorlardı ama yeni değirmenin içi daha iyi, zamana daha uygun yapılmıştı. Dünya,
durmadan ileriye gidiyor çünkü. Kurt yenikleriyle süngere dönmüş olan eski tahta yapı toprak
olmuş, kül olup gitmiş. Değirmenin asıl gövdesi, onun sandığı şekilde yükselmiyordu. Çünkü
yalnız kelimeleri düşünmüştü o. Ama her şeyi kelimesi kelimesine almamak lâzımdır.

 

Bugünün payına düşen masalımız bu olsun diğer masallarda görüşmek dileğiyle…

 

 

Diğer Kültür Sanat yazılarımızı okumak için tıklayınız.

Like
Like Love Haha Wow Sad Angry
4
Tags:
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments