ŞÖVALYELİK: ORTAÇAĞ AVRUPASI’NIN EN ETKİLİ ASKERİ GÜCÜ
Şövalyelik…
Merhaba sevgili Gossive okuyucuları. Bugün ki yazımızda atları ve zırhlarıyla her dönem filmine konu olan ve olmazsa olmazı şövalyeliği anlatmaya çalışacağız. Filmlerde ve kitaplarda gördüğümüzün aksine, araştırmalarımız neticesinde şövalye olmak, hiçte düşünüldüğü kadar basit bir şey olarak görünmemektedir. Gelin birlikte bu soylu askeri sınıfın ortaya çıkışı ve üstüne yüklenen sorumlulukları birlikte keşfedelim…
ŞÖVAYELİK KURUMUNUN ORTAYA ÇIKIŞI
MS. 1000’li yıllarda bir üst tabaka oluşmuştu, soylular. Senyörler ve lortlardan meydana gelen bir grubun içerisinden çıkmışlardı. Soyluluk, güç ve maddi birikime bağlı olsa da aslında bir kan bağı meselesiydi. Kimilerine göre soylular, Antikçağ Roma‘sından geriye kalanlardı. Kimilerine göre ise seçkin bir topluluk için ayrılmış bir gurup, bir Ortaçağ buluşuydu.
11. yüzyılın başlarından itibaren feodal düzenin göze çarpan sosyal özelliklerinden biride şövalyelerdi. Toplumsal statüleri ise soyluların hemen altında yer alıyordu. En önemlilerinin kendi şatoları ya da kaleleri mevcuttu. Dönemin toplumsal yapısında şato ve kale, güç ve prestiji beraberinde getirdiği gibi aynı zamanda önemli birer kültür merkeziydi de.
Şövalyeler zırhlarına oldukça önem verirdi. Öyle ki atları dahi zırh içindeydi. Ancak bu denli bir ağırlığı taşıyabilecek atlar Avrupa’da bulunmamaktaydı. Bu yüzdendir ki şövalyeliğin Batı’ya İran ya da Bizans üzerinden geldiği düşünülmektedir. Charles Martel bu tür zırhlı ve atlı birlikleri teşvik eden önemli bir isimdir. Aynı zamanda Martel, bu birliklerin barınma ve temel ihtiyaçları için kilisenin topraklarına el koymasıyla da tanınır. Zaten o dönemde kilise toprak bağışları neticesinde yeterince ihya olmuştu ve oldukça geniş topraklara sahipti.
ŞÖVALYELİĞİN OLUŞMASINI SAĞLAYAN TEMEL SEBEPLER
Charles Martel’in bu askeri birliği kurmak istemesinin nedeni Viking ve Macar istilaların Avrupa’yı yakıp yıkmasıydı. Neticede Almanya bölgesindeki prenslikler bu maliyetli askeri birliğin kurması için destek oldular. Şövalye olmak için ağır bir temel eğitim gerekiyordu. Bu eğitimler Martel’in sarayında 732 yıllarında geliştirilmeye başlanmıştır. Şövalyelerin eğitilmesindeki amaç yıkıcı saldırılar karşısında hızla karşı saldırıya geçerek oluşabilecek tahribatı azaltmaktı. Sonuç olarak Kontlar ve yöneticiler belirli bir bölgenin gelirini almak şartıyla şövalyeleri istihdam etmeye başladılar.
Zaman içerisinde bu atlı ve zırhlı düzenli askeri birliklerin sayısı artmaya başladı. Öyle ki ilk başlarda hedef tahribatın azaltılmasıyken artık saldırıları önleyebiliyorlardı. Şövalyelerin avantajı zırhları ve atlarıydı. Kilit yerlere mevzilenmiş olan birlikler toplanarak istilacı piyade gücünü kolaylıkla alt edebiliyordu. Piyadenin kalabalığının, şövalyenin zırhı ve hızlı manevra kabiliyeti sağlan atlarına karşı hiç bir şansı yoktu. Netice zaferler üst üste gelmeye başlamıştı.
Bu şekilde artan saygı ve şöhret bu gurubun sosyal statüsünü arttırmıştır. Bu sebepten olsa gerek kilise ve yöneticiler şövalyelik kurumuna farklı anlamlar yüklemeye başlamışlardır. Sonuçta ellerindeki bu silahın bir gün onlara dönme ihtimali olabilirdi. Benzer şekilde zaman içerisinde eşkıyalık hareketlerine de dahil olabilirlerdi. Bu yüzden ahlaki değerleri ve bağlılığı içeren onur yasası ile şövalyeliğe günümüzdeki anlamını kazandırmış oldular. Aynı zamanda bunu bir kabul ayiniyle takdis edilen bir şeye dönüştürerek gücün kaynağının kendilerinde olduğu imajını verdiler.
ŞÖVALYELİĞE KABUL AYİNİ
Kabul ayni çeşitli aşamalar ile gerçekleşmekteydi. Çoğunlukla yaşı ve tecrübesi olan rütbeli bir şövalye, genç adaya kullanacağı silahları teslim ederdi. Kılıcını da özellikle o bağlardı. Daha sonrada kaynaklarda anlatıldığı kadarıyla ensesine ya da yüzüne bir tokat vururdu.
Şiirlere konu olan bu seremonide şövalye bu tokat karşısında dimdik ayakta durur ve sağlamlığını gösterirdi. Tarihçilere göre ise bu tokat, iadesi olmadan alınan ilk ve son tokattı. Törenin sonunda ise bir spor gösterisi yapılırdı. Şövalye adayı atına atlar, mızrağını alır ve quintain denilen plakayı ya deler ya da devirirdi. Son olarak ise adayın kutsanma işlemi gerçekleşiyordu. Şövalye son olarak kılıcını sunağın üstüne koyarak diz çöküyor ve kutsanıyordu. Bu şekilde tören tamamlanmış oluyordu.
ONUR YASASI
Bu yasa tüm şövalyeleri ilgilendiriyordu ve buna uymak zorundaydılar. Yasanın temel amacı savaşçı kişiliğin ahlaki değerlerini korumaktı. Sonuçta geniş çerçeveden bakınca, şövalyeler her gün insan öldüren bir insandı. Savaşın ve yıkımın getirdiği etkinin insan üzerinde her zaman derin etkileri olmuştur. Buna çözüm olarak şövalyeliğin şanına eklenen ahlaki değerler ön görülmüştür. Yasanın içeriğinde ise dürüstlük önde gelmektedir. Sonrasında sadakat, mertlik, dayanıklılık ve alçak gönüllülük gibi konular yer almaktadır.
Şövalyelik sadece savaşmak ya da zırhlanıp ata binmekten ibaret değildi. Her babayiğidin harcı da değildi. Bir şövalyenin görevleri ve sorumlulukları oldukça fazlaydı. Bunlar; zayıfların imdadına koşması, kiliseyi koruması, kadınlara saygı göstermesi, kafirlerle savaşması, doğruluk ve adaleti yüceltmesi, sözünün eri olması, ülkesini sevmesi ve lorduna itaat etmesidir. Şövalyelik, Hristiyanlıkla birlikte Ortaçağ zihniyetinin dayanaklarından biri konuma gelmiştir. Çünkü mevcut idari mekanizmayı ve üstlerine sorgusuz bağı sayesinde mevcut sistemi koruyan bir etkisi olmuştur. Öyle ki Haçlı Seferlerdeki temel askeri güç Haçlı şövalyeleri olmuştur. Tapınak Şövalyeleri denilen tarikat ise bu askeri birliğin zaman içerisinde ne kadar güçlendiğinin bir kanıtı niteliğindedir.
Kaynaklar
Giuseppe Albertoni, “Toplum”, Ed. Umberto Eco, Ortaçağ: Katedraller-Şövalyeler-Şehirler
Jacques Le Goff , “Ortaçağ’da Batı Avrupa”
Jacques Le Goff, Avrupa’nın Doğuşu
Marc Bloch, Feodal Toplum
Norman Davies, Avrupa Tarihi
William Mcneill, Avrupa Tarihinin Oluşumu
Diğer Tarih Yazılarımı Okumak İçin Tıklayınız.
Mükemmel ? Emeğine sağlık