SAPLANTILI VE TEK TARAFLI BİR AŞKIN HİKAYESİ: MÜZEYYEN

  • Home
  • İnceleme
  • SAPLANTILI VE TEK TARAFLI BİR AŞKIN HİKAYESİ: MÜZEYYEN

SAPLANTILI VE TEK TARAFLI BİR AŞKIN HİKAYESİ: MÜZEYYEN

Tütünümü anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim. Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi. Kapıyı çektim, kilidin dili yuvasına otururken, “Nereye?” dedi. Aldırış etmedim, çıktım. İtalyan Yokuşu’ndan aşağı, rüzgâra asılıp Tophane’ye indim. Dolmabahçe’den gelip, Karaköy’e uzanan Kemeraltı Caddesi’nde trafik ekipleri yolun bir şeridini kesmiş, diğer şeridini de el-kol hareketleri ve düdük zoruyla hızlandırarak boşaltmaya çalışıyorlardı.

Yukarıdaki paragraf İlhami Algör’ün ilk kitabı olan Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’nun ilk paragrafı. 1995 yılında Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku ile yazın hayatına merhaba diyen İlhami Algör’ün bu nadide eseri okuyucuların beğenisine sunulmasının üzerinden çeyrek yüzyıl geçmesine rağmen ilk günkü gibi hala okuyucular arasında büyük bir ilgiye sahip. Öyle ki Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku ilk baskısını yaptıktan 18 sene sonra senaryoya döküldü ve ertesi sene beyazperdede aynı isimle beraber sinemaseverlerle buluştu. Film kitabın yapısı ile uyuşmamış ve büyük bir hevesle filmi bekleyen hayranlarını bir nebze üzmüş olsa bile vizyonda 15 hafta kalarak 73.134 seyirciyi ağırladı.

Yazıldığı Dönem ve Eser Hakkında

1990lı yılların ortası… Dünya adım adım milenyuma, yeni bin yıla doğru gidiyor. Dünyanın hemen hemen her yerinde değişim çoktan başlamış durumda. Teknolojinin kendisinden önceki on yıla göre çok daha hızlı bir şekilde gelişmesi ve günlük hayatımızda kullandığımız teknolojik aletlerin sayısının hızla yukarı doğru ivmelenmesiyle beraber insanlar da bu yeni çağa ayak uydurmak için kendi kimliklerini kaybetmeye başlamışlar.

Kimlik kaybının tek nedeni teknolojik gelişmeler de değil aslında. 1991 yılında Soğuk Savaşın kızıl ayağı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldı ve dünyada Soğuk Savaş dönemi sona erdi. Avrupa’nın ortasında bugün bile etkileri hala hissedilen büyük bir iç savaş yaşandı. Yugoslavya’nın içinden 7 devlet çıktı, yıllarca aynı bayrak altında yaşayan 7 millet soykırıma varacak büyüklükte katliamlar yaptı. İnsanlığın kimlik bulma çabasını etkileyen bu büyük siyasi olaylar da tarihe geçti.

Aynı yıllarda Türkiye’de de durumlar çok karmaşıktı. Bölücü terör örgütü PKK’nın ve Köktendinci Kürt Hizbullahı’nın yaptığı katliamlar, Özal’ın vefatından sonra doğan büyük bir siyasi istikrarsızlık ve otorite boşluğu, ekonomik krizler, faili meçhuller Türk insanının hayatında önemli bir yer tutuyordu. Öte yandan da Türk sinemasındaki değişimler, Yeşilçam’ın sona ermesi ve Amerikanvari film çekimlerinin başlanması Türkiye’de kimlik değişiminin göstergesiydi. Bu olayların kucağında, büyük bir kimlik ve insanlık karmaşasının ortasında İlhami Algör Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’yu yazmış ve kitapta o dönemdeki ruhsal durumları bize hissettirmiştir.

 

Başkarakter

Kimlik karmaşasının tam ortasındaki isim, ya da biz onun kimlik karmaşasındayız, bilemiyorum. Başkarakter’in aradığı kimlik kendisi için de değil aslında. Başkarakter aslında kendisini tam olmasa da bir noktada bulmuş, bulmasa bile bulunduğu şekilde yaşamaya alışmış bir insan. Kendisinden bahsederken “Ne yerde ne gökteydim” (s.8) diyor. Hakikaten öyle bir insan kendisi. Ne yerde duran birisi kadar akıllı, ne de havalarda uçan birisi kadar hayalperest. Hepsinden biraz var sadece, o kadar. Adı bile yok, varsa da belli değil, bahsi geçmiyor ama mesleği belli. Kendisinden bahsederken “Film montajcısıydım. Mesleki manyaktım. İşimi oyun gibi yapar, patronu beni çalıştırdığı duygusundan ve zevkinden mahrum eder ya da titizlenir, müşteriyi hasta ederdim. Neticede yine kapıyı göstermişlerdi. Bu kapıları tanıyordum.

Kapanırken enteresan sesler çıkarıyorlardı. Eve gidip, “Bundan sonra yazıcam,” demiştim. Bu lafı ilk söylediğimde, “Yaz koçum, ben sana bakarım,” diyen Müzeyyen, bu kez ağzını açmamıştı. Sessizliğine takılır gibi oldum. “Takılma,” dedi içimden bir ses. Takılmadım. Kâğıdı kalemi aldım. Ne yazacaktım?” (s.15) diyor. Son işinden ayrıldıktan sonra başladığı hikaye gittikçe kendi hayatına paralellik göstermeye başlıyor ve farkında olmadan aslında kendi hikayesini önceden yazmaya başlıyordu.

Son hikayesini yazarken bunları Müzeyyen ile de paylaşıyor ama Müzeyyen’in sürekli bu hikayeleri başka bir yazınsal yapıta benzetmesinden rahatsızlık duyuyordu. “Hikayelerimin başka hikayelere benzemesi ağrıma gidiyordu. Ne zaman bir şeye el atsam, Müzeyyen, Meksikalı ya da bilmeme nereli bir yazarın ya da bir kitabın adını veriyor ve oralarda da benzer şeyler olduğunu söylüyordu. Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?” (s.19) diyerek kendisine ait kimlik kavgasını tekrardan şekillendiriyor ve kendisini tekrardan sorgulamaya başlıyordu. Kitap o andan sonra Başkarakter’in kendini, hikayeyi ve Müzeyyen’i sorgulamasıyla devam ediyordu.

Esas hikâye Müzeyyen

 

Başkarakterin aşkı, tutkusu ve kendi yazdığı hikayenin ana karakteri. Zeki, güzel, dominant ve biraz da aykırı bir kadın Müzeyyen. Başkarakter ondan bahsederken “Bizim buralarda kadınlar ayıp/günah/yasak üçgeninde sıkıştırılmış vaziyettedir. Ama öyle görünüyordu ki, Müzeyyen bu üçgeni çoktan yırtmış, yerine bir şeytan üçgeni yaratmıştı.” (s.42) diye bahseder.

Müzeyyen çok farklı bir kadındır. Kızı daha karnındayken kocasını acı bir trafik kazasında kaybeder. Kızı daha ufacıkken Başkarakter ile evlenirler. Evlilikleri de tıpkı Müzeyyen gibi aykırı ve bambaşkadır. Galata Kulesi’nde Müzeyyen kıyar nikahlarını. Telsiz, duvaksız, gelinliksiz eş olur Başkarakter’e Müzeyyen. “Güneş bu işe izin verdi, pederim olarak” (s.22) demiştir Başkarakter’e. O evlilikten sonra Başkarakter’in her zaman yanında olmuş, her zaman onu desteklemişken bir zaman sonra Başkarakter’den uzaklaşmaya, kendi dünyasına dalmaya başlar. Başkarakter bunu fark ettiğinde o can alıcı soruyu sorar: “Ne olmuştu da,’’Seninle dünyanın her yerine gelirim,’’ diyen Müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı. Nerelere gidiyordu? Gelirken getirdiği bakışlar ne dalgaydı? Hangisi Müzeyyen’di? Ya da Müzeyyen kimdi? İlk tanıdığım kimdi, şimdiki kim? (s.22)

Başkarakter ve Toplum

Başkarakter kitap boyunca kimse ile doğru düzgün muhatap olmuyor aslında. Kitap boyunca sigara, çakmak istemedikçe veyahut esnaftan alışveriş yapmadıkça kimseyle konuşmuyor. Kitap boyunca Müzeyyen, Müzeyyen’in kızı, çakmak istediği genç ve bakkalın çırağı dışında canlı kimseyle iletişime geçmiyor ama her seferinde eve girip çıkarken kapı diliyle laf dalaşına giriyor, ayrıca Müzeyyen evden gittiği gece ayna ile de büyük bir münakaşaya tutuşuyor.

Başkarakter toplumla çok fazla muhatap olmasa bile toplumun yararı adına birkaç olumlu fikir de geliştiriyor. Mesela PKK terör örgütüyle süren savaştan rahatsızlığını dile getirirken çözüm önerisi de sunuyor, “Apo (Abdullah Öcalan) ile Doğan (Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş) tek kale maç yapsınlar, altıda devre on ikide biter, işi kansız bağlarız, trilyonlar ile memleketin evlatları da bize kalır.” (s.15) diyerek sığ da olsa farklı bir fikir sunuyor.

Terör dışında ekonomi modeli ile halkın bu konudaki umursamazlığı ile de sıkıntısı olan Başkarakter önce “Hükümet kerhane önünden geçiyor, devlet erketeye yatıyor, vatandaşa da dut yemek düşüyordu.” Şengül 3 (s.7) diyerek önce bu sistemi eleştiriyor ardından da “Garibanların garibanlık nedenleri karşısında sarsak ve telaşe olmalarını affedemiyorum.” (s.18) diyerek sitemin içindeki insanları eleştiriyordu.

Halktan kopuk veya hiç halkla var olmamış, sevgiyi kendi içinde içselleştirmiş veya Müzeyyenleştirmiş bir Başkarakter’in gözünden İstanbul’u ve aşkı seyrettiğimiz bu nadide eser 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı’nın en güzel hikayelerinden birisini barındırıyor. Okuduktan sonra İstanbul’u Müzeyyen aşkıyla izlemeye başlamak işten bile değil.

 

GÜRKAN ŞENGÜL

Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.

Like
Like Love Haha Wow Sad Angry
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments