Türk edebiyatının yüzlerce mükemmel eser bırakan ve bir döneme imzasını atmış Ömer Seyfettin’in ölümünden sonra ki hazin hikayeyi gelin birlikte inceleyelim.
Ömer Seyfettin’in Naaşının Başına Gelenler
Ömer Seyfettin 23 Şubat 1920’ de şeker hastalığından ötürü son durağı olan Haydarpaşa hastanesine kaldırılmış 6 Mart 1920’de ise bu hastanede yaşamını yitirmişti. Beyazoğlu ünlü Ömer Seyfettin hazin ölümünü şöyle anlatıyor; “Şeker hastası olmuştu ve daha kötüsü bu maraz hızla ilerliyordu. Fakat bundan ne kendisinin ne de o devir doktorlarından haberi vardı, olamazdı da zira o zamanlar diyabet ve insülin dünya da bile bilinmiyordu.
Her doktora gittiğinde şekerin yaptığı eklem ağrıları için romatizma tedavisi uyguluyorlar ve çıkarken sıkı sıkı tembihliyorlardı. 23 Şubat 1920’ de yatağa düştü.6 Mart da Haydarpaşa Hastanesinde “Ahh Selanik” diye inleyerek son nefesini verdi.
Ömer Seyfettin Kadıköy yakasında yalnız yaşıyordu. Onunla ilgilenebilen en yakın arkadaşı Ali Canip’ti. Her gün uğruyor biraz yemesi için yemek getiriyordu. Son günlerinde ateşli hastalığı ilerlemiş, adeta kendini kaybetmişti. Ali Canip onu faytonla Numune hastanesine götürmüştü. Hastanede yattığı süre boyunca gözünü açmadı. Ara sıra “ çocuk çocuk “ diye sayıklıyordu. Belki uzun süredir yüzünü görmediği kızını anıyordu. Ömer Seyfettin kalbindeki özlem ateşiyle öldü.
Büyük yazarı hastanede tanıyan kimse yoktu. Cesedi sahipsiz bir ölü sayıldı. Kadavra olarak değerlendirmek istediler. Çevresinde tıp fakültesi öğrencileri toplandı. Hastane hademesi cesedi üzerine elini koydu. Önce hatıra fotoğrafı çektirdiler. Sonra Sivaslı bir hademe karnını yardı ve testereyle cesedin başını kesti.
Kadavrasının fotoğrafını ise kütüphane memuru çekmiş, etrafında toplananlar ilgisiz nazarlarla fotoğrafçıya bakmışlardı. Halbuki önlerinde yatan edebiyatımızın usta kalemlerinden birinin cenazesiydi.
Fotoğraf gazetelerde yayımlanınca, üstadı tanıyanlar telaşla hastaneye koştu; başsız cesedi kurtarmaya çalıştılar…Nümayiş gibi kalabalık ve öfkeli bir cemaatin huzurunda cenaze namazı kılındıktan sonra Kuşdili’nde Mahmud Baba Haziresinde toprağa verildi.
Üstadın bedeninin başına gelenler bununla da sonlanmadı. Mahmud Baba Haziresinin üzerinden yol geçeceği veya araba garajı yapılacağı gerekçesiyle mezarı kaldırılacak ve 23 ağustos 1939’da Zincirlikuyu Mezarlığı’na nakledilecekti. vefatından 19 yıl sonra kemikleri Asya’dan Avrupa’ya nakledildi.
Bir ikincisini yetiştiremediğimiz Ömer Seyfettin sahipsiz ve yapayalnız ölmüş, cenazesi hastanede kesilip biçilmiş ve arkadaşları bundan çok sonra haberdar olabilmişlerdi.
Otopsi sonucunda ise Ömer Seyfettin’in şeker hastası olduğu ve hastaneye yatmadan evvel beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştı. Netice itibarıyla devrin tıbbî yetersizlikleri ve imkansızlıkları dolayısıyla bu mühim edebiyatçı genç yaşında hayata veda etmişti.
Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.