Ojenin (daha doğrusu tırnakların boyanmanın) tarihi, tahmin edemeyeceğiniz kadar eski zamanlara dayanır. Tarihte tırnaklarını boyadıkları bilinen en eski insanlar, Tunç Çağı’nda Hindistan’da yaşamıştır. Boya olarak kına kullanıldığı tahmin edilmektedir. Çünkü vücutta son derece yaygın bir şekilde kullanılan kınanın, tırnakları boyamak için de kullanılmış olması kuvvetle muhtemeldir.
OJENİN TARİHİ HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER
Oje kelimesi dilimize, Fransızca “augée” kelimesinden gelmektedir. Aslında augée, küçük kap, hokka demektir. Ancak kelime, “müstahzarat” yani hazır malzeme anlamında, bilhassa ilaçlar için kullanılmıştır. Daha sonra küçük bir kap içinde, kullanıma hazır bir ürün haline gelen tırnak cilası da “oje” olarak anılmaya başlanmış, zamanla bu isim benimsenmiş ve yerleşmiştir.
Ojeyi ilk Mısırlılar tırnak rengini toplumsal sınıfları birbirinden ayırmak amacıyla kullanmışlardır. Kral Akhenaton’un eşi Nefertiti’nin el ve ayak tırnaklarını yakut rengine, Kleopatra’nın ise vişne rengine boyadığı bilinmektedir. Alt sınıfları temsil eden kadınların yalnızca donuk renkleri kullanabilmelerine izin verilmiştir. Parmaklara ve tırnaklara kına sürmek, milattan önce 3.000 yıllarında Misir’da çok yaygındı.
Fakat kadınların tırnaklarını boyama adetinin asıl Kökeni Çin’dir. Çin’de kadınların tırnak renkleri, ait olunan sosyal sınıfın bir göstergesiydi. Milattan Önce 600 yıllarında Çin hanedanının tırnak renkleri altuni ve gümüşi renklerdi. Daha sonraları kırmızı ve siyah renkler asaletin sembolü olarak yüzyıllar boyu kullanıldı.
Mısırlılarda da, koyu kırmızı başta olmak üzere, kırmızının onları asaletin derecesini belli ediyordu. Toplumun alt kademelerinde yaşayan kadınların tırnaklarını sadece soluk renklere boyamalarına izin veriliyor, kimse kraliçenin ve Kralın tırnak boyalarının rengini kullanamıyordu. Eski Mısır’da Krallar da tırnaklarını boyuyorlardı.
Erkeklerin de tırnaklarını boyamaları Mısırlılar, Babilliler ve sonraları Romalı üst rütbeli savaşçılar arasında yaygındı. Romalı komutanlar savaşa gitmeden önce saçlarını yağlarla parlatmak, kıvırcık hale getirmek ve tırnaklarını dudakları ile aynı renge boyamak için saatler harcıyorlardı.
Tarihte el ve ayak tırnaklarına gösterilen bu itina kapsamında manikür de vardı. Ur şehrinde yapılan kazılarda, Babilliler’e ait mezarlarda, saf altından Manikür Setleri bulunmuş olup mezarlardaki Ölülerin tırnakları düzgün kesilmiş ve törpülenmişti.
Kadınların boyanmış tırnakları, binlerce yıl önce de bugün olduğu gibi bakımlı olmanın, kültürün ve asaletin sembolüydüler. Ancak aynı zamanda da çalışanlar ile tüm günlerini tırnaklarına bakarak geçiren aristokratları ayıran bir göstergeydiler.
İlk siyah oje, 1930’lu yıllarda üretilmiştir. II. Dünya savaşı yıllarının zor günlerinde, kadınların fabrikalarda çalışmaya başlamasıyla tırnaklarda doğal görünüş moda olur. Kırmızı oje modası ise Rita Hayworth’un “Kan ve Kum” adlı sinema filmi ile yükselişe geçmiştir. 1950’li yıllar boyunca devam eden kırmızı oje modası, 1960’lı yıllarda yerini pastel tonlara bırakır.
70’lere gelindiğinde Mia Farrow, Farrah Fawcett ve Goldie Hawn gibi aktrislerin de katkısıyla doğal renkler daha fazla tercih edilmeye başlanır. O gün bugündür oje, sayısız tarzın ve tasarımın yaratılmasını hatta “tırnak sanatı” denen bir kavramın ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.