NEDİR BU NAMUS? / KAYIP GİDEN PIRIL PIRIL HAYATLAR

  • Home
  • Gündem
  • NEDİR BU NAMUS? / KAYIP GİDEN PIRIL PIRIL HAYATLAR

NEDİR BU NAMUS? / KAYIP GİDEN PIRIL PIRIL HAYATLAR

 

“Namus” Herkesin ve her toplumun kendince yorumladığı, kimi değerler yüklediği, sonuçlar bağladığı bu soyut kavram…

Namus” ibaresinin, dilimize Arapça veya Farsça’dan girdiği düşünülmektedir. Araplar ve Farslar da eski Yunanlılar’dan almıştır. Kelimenin kökeni, “nomos”dan gelir. “Nomos”, “iktidar, kanun, kural” anlamındadır. “Nomos”un da kökü “nema”dan gelir. ”Nema” ise, “bir erkeğin sahip olduğu otlak alan ve otlak alanın üstünde otlayan hayvanlar” manasındadır. Dolayısıyla “namus” kelimesinin kökünde “kural, kanun” ve “sahiplenmek” vardır. Kelime anlamı
olarak “1- Kanun nizam. 2- Ar, edep, ırz. 3- Temizlik, doğruluk” anlamlarını taşıdığı söylenebilir.

 

Namus, eğitim seviyesi, dünya görüşü, inanç, sosyal ve kültürel değer yargıları, yaşanılan çevre gibi faktörlerin etkisi ile muhtelif mana ve içerikte somutlaştırılan izafi bir kavramdır. Örneğin Türk Dil Kurumu, “namus” ibaresini: 1- “Bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere karşı beslenen bağlılık, iffet” ; 2-“Dürüstlük, doğruluk” olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla da tanım, bünyesinde hem erkeği, hem de kadını; yani “KİŞİ” yi barındırmaktadır. 

 

Hâlbuki ülkemizde “namus” denilince çoğu insanın kafasında aynı imge şekillenir: KADIN! “Namus nedir?” sorusuna cevap veren erkeklerin büyük bölümü “karım, bacım, annem, kızım” diyor.

“KADIN NİÇİN NAMUSTUR?” diye sorarsanız, bunun cevabını o kadar kolay veremezler. Biraz şaşkınca yüzünüze bakacaklardır; zira bunun asla sorulamayacak kadar ortak kabul gördüğüne inanırlar.

Özellikle kırsal kökenli, aşiret ve akrabalık ilişkileri güçlü, eğitim seviyesi düşük, kente göç etmiş olsalar bile çevreleri fazla değişmemiş kişilerde, insanların uğruna öldürülebileceği çok büyük bir şey, yaşamın anlamı ve amacı olarak
algılanmaktadır. Öte yandan hemen hemen tüm kentlerde de en güçlü eğilim, namusun “kadın, kadın bedeni, bakirelik, kadın cinselliği ve kadının kontrol edilmesi” biçiminde ele alınması yönündedir.

Erkeği alabildiğine özgürleştirip birincilleştiren; kadını ise metalaştırıp pasifleştiren bu namus algısı öyle bir yerleşmiş ki, sorgulamadan bilinçaltlarına nakşedilmiş adeta! Nitekim ataerkil zihniyetin egemen olduğu ve ülkeyi yöneten aktörlerin de çoğunun erkek olduğu ülkemizde, “namus=kadın” anlayışı, yasalara da sirayet etmiştir.

 

Örneğin, eski (765 sayılı) Türk Ceza Yasası’na göre, tecavüzcüsü ile evlendirilen mağdurenin namusu temizlenmiş oluyor, tecavüzcü de belli bir süre boşanmayınca dava/ceza erteleniyordu. Söz konusu hükmü eleştiren azınlığın karşısında, bir de bu eleştirenlere karşı çıkan, hükmün yerindeliğini savunan azımsanamayacak çoğunluk vardı.

 

Bu savunuculardan örneğin devlet yönetiminde de önemli görevler yapmış bir profesörün şu cümleleri
inanılır gibi değil: (2003 yılında) “Tecavüz eden kişi ile evlenmek Türkiye’nin bir gerçeğidir. Hiç kimse bakire olmayan bir kadınla evlenmek istemez. Aksini savunan sahtekârdır.” Bu bakış açısı, son derece tehlikelidir; zira yaygın olan, alışılmış olan her şeyi akıl ve adalet süzgecinden geçirmeksizin kabul etmek, toplumu ileriye götürmeyecek; toplumu değiştirme ve dönüştürme fonksiyonu da olan hukukla bağdaşmayacaktır.

Ayrıca bu bakış açısı, kadını “ruhu ve duyguları olan bir birey” olarak görmemenin de bir itirafıdır.

Medyada kadın cinayeti haberlerinde, örneğin;
“kız kardeşinizi neden öldürdünüz?”
“Namusumuzu temizledim!”

Şeklinde soru ve cevaplara maalesef hiç de yabancı değiliz.

 

Yine medyadan hatırlayacağımız bir röportajda Batmanlı bir kadının “namus nedir?” sorusuna verdiği yanıt: “Bizde namus kavramı şeydir yani, sadece cinsel ilişkiye girmek değildir. Bir erkekle konuşmak, sinemaya gitmek, radyodan şarkı istemek bile bir ölüm kararıdır. Mesela geçenlerde Urfa’da böyle bir olay yaşandı, bir kız radyo programına telefonla katılıp bir şarkı isteyip bunu da bütün sevenler ve sevilenlere armağan edince, kızın ölüm kararı çıktı ve sokak ortasında infaz edildi. Bir kadın Mardin’de sinemaya gittiği için öldürüldü. Burada (Batman’da) da bir kız pantolon giyip düğüne gittiği için öldürüldü.”

 

Namusun bekaretle neredeyse aynı şey olarak görülmesi, bu konudaki değerlerin, algıların, düşüncelerin ve uygulamaların, kadın bedeninin ve cinselliğinin denetlenmesine yönelik olarak değerlendirilebileceğini gösterir.

Kadının cinselliğinin bastırılmasında bir araç olarak inşa edilen bekaret, erkeğin kadın bedeni üzerindeki hakimiyetinin bir garantisi ve aynı zamanda göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Benzer şekilde namus kavramı da ataerkil geleneksel yapı içinde, kadının cinselliğinin bastırılmasının önemli bir aracı olarak inşa edilmiş olgulardan biridir. Evliliği öncesinde bir kadının bekaretini bozduktan sonra, evlenmek için bakire arayan bir erkeğin zihninde cinselliğin nerde durduğu tartışmalıdır.

Evlenmeden önce yaşadığı ilişki “kirli” bir şey değilse; erkek neden gelecekteki eşinden bakirelik talep etmektedir? Yaşadığı şey “kirli” bir şey ise; neden evlenmemiş bir genç kadının bekaretini bozmaktadır?

 

Mart ayı raporunda yer alan bilgilere göre, 21 kadın Türkiye’de koronavirüs (Kovid-19) salgının görülmeye başlandığı 11 Mart ve 31 Mart tarihleri arasında yapılan ‘Evde kal’ çağrıları döneminde katledildi. Raporda, “Koronavirüs günlerinde kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucudur. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor” denildi.

 

Bu ikilinin çözümlenemez olduğunu savunan Mernissi’ye göre erkekler için cinsel ilişki, kirletme ya da kirlenmedir; cinsel birleşme, hem kadını hem de akraba ve hısımı olan erkekleri alçaltan, onur kırıcı bir deneyimdir.

Ataerkil bakışa göre bekaret, erkeğin kadın üzerinde kurmayı arzuladığı hakimiyet takıntısının ön koşuludur.
Eril egoda ilk olmak, sahibiyetin pekiştirilmesidir, gerçekte var olmayan bir denetim öznesi, varmış gibi davranılır ve dişil libido üzerindeki en sağlam toplumsal kilide dönüşür.

Niçin öldürürler kadınları? Neden tecavüze uğramış ya da sevdiğiyle kaçmış bir kızın cezası ölümdür mesela? Sanırım buna hiç düşünmeden verecekleri cevap, “kadın namustur” olacaktır. Kadın, çizilen sınırın dışına çıktığında da
bu namus kirlenmiştir ve temizlenmesi gerekir(!) Üstelik sadece katil değil, bu anlayışı destekleyen herkes de “namuslu” olacaktır(!). Önlerine bir “namus” perdesi inecektir. O perdenin arkasında istediklerini yapabilir; örneğin birinin hakkını gasp edebilir, dolandırıcılık yapabilir, yalan söyleyebilirler…

Kadınlar üzerinden kazandıkları “namus”, onların her türlü namussuzluğunu saklamaya yeterlidir.

Dünya’ya bir bakın! Sözde namus / töre adına en fazla kadının öldürüldüğü yerler, insanoğlunun 3 temel problemi olan cehaletin, ayrımcılığın ve fukaralığın en yaygın olduğu memleketlerdir. Her türlü hileyi, haksızlığı, korkaklığı kadınların “namusunun” ardına gizlerler. Bu nedenledir ki, “namus=kadın” zihniyetindeki erkeğin namusundan şüphe duymak, hiç de yersiz değildir.

 

Yapılan araştırmalar; Türkiye’de sadece belli bir coğrafi bölgenin sorunu gibi kabul edilen töre ve namus cinayetlerinin, aslında tüm ülkenin sorunu olduğunu göstermektedir. Sorunu belli bir bölgeye hasrederek önemini görmezden gelmeye çalışmak, tozları yatağın altına süpürerek evin temizlendiğini düşünmek kadar saçma ve tehlikeli bir anlayıştır. Çözümünü amaçladığımız tüm sorunlarda olduğu gibi, namus cinayetleri konusunda da, öncelikle durumun doğru nitelenmesi zorunluluğu vardır.

 

Töre ve namus cinayetleri, tek başlarına bağımsız bir sorun olarak değerlendirilerek çözüm bulunabilecek bir konu değildir.

Töre ve namus cinayetlerinin; öncelikle kadın sorununun bir sonucu olduğunun, dolayısıyla kadın sorunu kadar eski ve köklü olduğunun teslimi gerekmektedir. Ancak kadın sorunun çözülebildiği bir dünyada, töre ve namus cinayetleri olmayacaktır.

Kökten bir dönüşüm olmadan, semptomatik olarak uygulanan çarelerle, kısa bir süre sorunun üstü örtülebilir;
ancak sorun, her an patlamaya hazır bir volkan gibi varlığını devam ettirir ve belki cinayet olarak görmeyiz, ama farklılaşmış şiddet biçimleriyle kendi varlığını sürdürür.

 

Türkiye’de töre ve namus cinayetlerinin önlenmesi amacıyla, sivil toplum örgütlerinin baskısı sonucu, 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nda kasten öldürme suçunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hallerinin düzenlendiği maddeye “töre saikiyle” ifadesi eklenerek, töre cinayeti faillerinin en yüksek cezayı alması hedeflenmiştir. Ancak uygulamada, çoğu zaman olduğu gibi sorunlar yaşanmaktadır.

 

Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Like
Like Love Haha Wow Sad Angry
31
Tags:
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments