MİNYATÜR
Geleneksel Türk Süsleme sanatları arasında ayrı bir yeri olan minyatür sanatının yüzyılları içine alan köklü bir geçmişi vardır. Batıda kökeni Antik Çağ’a, Doğu’ da ise İslam öncesi dönemlere kadar uzanan el yazması ressamlığı ortaçağ boyunca önemli bir sanat dalı olmuştur. Minyatür, el yazması kitapları süslemek için sulu boya ile yapılan resimler hakkında kullanılan bir tabirdir. İtalyanca minyatura kelimesinden alınmadır. Minyatür kelimesinin Türkçe ’de , Arapça ’da ve Farsça ’da bir karşılığı yoktur. Türk dünyasında eskiden beri minyatüre nakış, nakış yapana da nakkaş denilmiştir.Bizde nakış, boya ile resim yapmak anlamında kullanılmış bir tabirdir. Boya ile resim yapanlara nakkaş, tablo ve insan resmi yapanlara da musavvir veya şebih, manzara ve tenziyat yapanlara da tarrah adı verilmiştir. Ressam tabiri Tanzimat ’dan sonra kullanılmaya başlanmıştır.
OSMANLIDA MİNYATÜR
Selçukluların dağılması ile birlikte ortaya çıkan Beylikler döneminde minyatür sanatında duraklama yaşanmıştır. Selçuklular ise bu sanatı Uygur’lardan almışlardır. Selçuklu mektebi, klasik Osmanlı minyatürlerinin üslubuna hazırlık mahiyetindedir.
Osmanlı dönemi minyatür sanatı, diğer sanatlara oranla daha geç dönemlerde gelişme imkanı bulmuştur. Bu gelişim süreci altı bölümde incelenebilir.
- Oluşum Dönemi( II. Mehmed – I Selim Dönemi) – ( 1451/1520)
- Geçiş Dönemi (I. Süleyman- II. Selim Dönemi) – (1520/1574)
- Klasik Dönem (III. Murad- III. Mehmed Dönemi) – (1574/1603)
- Geç Klasik ve Duraklama Dönemi (17.yy)- (1603/1700)
- İkinci Klasik Dönem (III. Ahmed ve 18. yy ilk yarısı)- (1700/1750)
- Son Dönem( 19. yy sonuna kadar)- (1750/1900)
- Osmanlı minyatür sanatının günümüze ulaşabilen en erken tarihli örnekleri II. Murad (1421/1444 ve 1446/1451) şehzadelik döneminde Amasya’da ve oğlu Fatih Sultan Mehmed’in saltanat yıllarında (1451/1481) Edirne’de hazırlanmıştır. Osmanlı minyatürlü yazmalarının günümüze ulaşmış en erken tarihlisi, Şair Ahmedi’nin İskendername’sinin 1416 Amasya’da kopya edilmiş bir nüshasıdır.Bu İskendename’nin 1460-80 yılları arasında hazırlanan bir nüshasının daha olduğu düşünülmektedir. Osmanlı minyatür ülsubunu temsil eden en önemli eserlerden bir diğeri de 1455-56 yılları arasında Edirne’de hazırlanan Bedi’eddin Minucihr el-Taciri el Tebrizi’ye ait olan Dilsüzname adlı yazmadır. Bu eserde ki beş minyatür İstanbul’un fethinden sonra ikinci planda kalan Edirne Sarayının Nakkaşhanesinin ürünüdürİstanbul fethinden sonra, bütün güzel sanat kollarında olduğu gibi, minyatür sanatıda, Fatih’in kolu kanadı altında himaye ve gelişim imkân bulmuştur. Fatih yeni sarayında bir nakışhane kurmuş ve başınada, Özbek asıllı Baba Nakkaş’ı getirmiştir. Bu nakışhanede Fatih’in özel kütüphanesi için nadide pek çok kitap istinsah edilmiş, bunlar müzehibler tarafından çok ince bir dikkatle tezyin edilmiş, nakkaşlar tarafından resimlendirilmiş ve mücellitler tarafından ciltlenerek nakışlı kaplar içinde padişaha takdim edilmişlerdir.Fatih’in sarayında kurduğu sanat havası o derece kuvvetlidir ki, bu çapta bir sanat akademisi kurmak, dünyanın hiçbir hükümdarına nasip olmamıştır. Fatih’in Sinan Bey adında bir nakkaşbaşısı da vardı. Bu şahsın Venedik’te resim tahsil ettiği rivayet olunmaktadır. Topkapı Sarayı’nda Fatih’in Sinan Bey tarafından yapılmış bir portresi bulunmuştur. Fatih’in İtalyan ressamı Bellini’yi İstanbul’a davet ederek, kendi resmini yaptırdığı da herkesçe bilinir. Topkapı Sarayı Hazine Dairesi’nde Fatih Albümü diye tanınan ve Siyah Kalem (Akkoyunlu Yakub Bey) imzasiyle birçok resimleri ve diğer ressamların eserlerini ihtiva eden minyatür kolleksiyonunda, 15. yüzyıl Türk resmi ile, Uygur resmi arasındaki benzerlik ve bağlar açıkça kendini gösterir. Fatih Albümü’ndeki minyatürlerde etnolojik unsurlar, şahıs elbiseleri, çehreler ve tipler tamamen Türk’tür.Bu minyatürlerde, Uygur şehirlerindeki mabetlerin duvarlarını süsleyen ve Bezeklik tabir olunan Uygur resimleriyle açık bir şekilde üslûp benzerliği vardır. Nakkaşların Uygur minyatür sanatının geleneğini bu kadar yüzyıl sonra İstanbul’da devam ettirdikleri aşikârdır. Bu Osmanlı minyatürünün Fatih’ten sonraki devirlerinde de devam etmiştir.Osmanlı devri Türk minyatüründe Fatih’le birlikte başlayan bu gelişme. Kanunî zamanında tam bir olgunluğa vermiştir. Saray atölyesinden çıkan ve günümüze ulaşan resimli el yazmaları çoğunlukla II. Bayezid dönemine aittir. İn’âmat defterleri dolayısıyla bu dönem sanatçıları daha iyi bilinmektedir. Bu dönemde yapılan eserlerde artık batı etkisi azalmaya başlamış ve Fatih dönemindeki portrecilik yerini el yazmaların sayfalarını süsleyen minyatürlere bırakmıştır. Ancak dönem eserlerinde Şiraz, Herat gibi doğu okullarından gelen etkilerin yanı sıra az da olsa batı etkisi görülür.
- Yavuz Sultan Selim döneminde ise, Tebriz’ in fethiyle ilgili olarak İranlı sanatçılar saraya gelmiş ve dolayısıyla minyatürde Safevi – Acem üslubu etkili olmuştur. Yaklaşık 40 yıllık süreç içerisinde Fatih döneminden kalma batılı sanatçıların ve doğu okullarının etkileri hissedilmiştir. Dönemin en önemli nakkaşlarından biri Firdevsî-i Rûmî’dir.
- Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı minyatürünün kendine has üslubu tam anlamıyla oluşmuştur. İmparatorluğun sınırlarının genişlemesiyle kültürel etkileşimin artması minyatür sanatını da etkilenmiş hem üslupta hem de kompozisyonda çeşitlilik meydana gelmiştir. Fethedilen ülkelerin sanatçıları saraya alınmış ve bu sanatçıların yerli sanatçılar üzerindeki etkileriyle birlikte birçok eser meydana getirilmiştir. Dönemin en önemli eserleri şüphesiz tarih konulu eserlerdir. Tarih konusu zamanla Osmanlı minyatürünün ana teması olmuş ve daha gerçekçi bir yaklaşımla eserler oluşturulmuştur. Örneğin 1534 tarihli ve dönemin önemli nakkaşlarından Matrakçı Nasuh’ un yaptığı Bayan-ı Manazil-i Sefar-i Irakeyn, Kanuni’nin Irak seferini anlatmaktadır. Sultanın sefer güzergâhında bulunan şehirlerin kuş bakışı görünümlerini gerçekçi bir yaklaşımla işleyen Matrakçı Nasuh, ayrıntıya girmeden önemli noktaları vermiştir. Bu özellikleriyle topografik resmin ilk örneklerini oluşturmuştur. Bir diğer eser ise Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıkışından 1558 yılına kadar olan olayları anlatan ‘‘Süleymanname’’ adlı eserdir. Şahname tarzı yazılmış olan eser Türk kitap resminin önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde yapılmış olan Tarih-i Sultan Süleyman adlı eser oldukça önemlidir, Kanuni’nin cenazesi taşınırken elinde mimarlık aletleri tutarken tasvir edilmiş kişinin Mimar Sinan olması kuvvetle muhtemeldir.
- II. Selim ve III. Murat dönemlerinde, dış etkilerden kurtulmuş bağımsız bir tarz benimsenmiştir. Osmanlı tarihini, dönemin toplumsal ve sosyal olaylarını anlatan, çokça minyatürle süslü eserler yapılmıştır. Klasik dönemde, III. Murat çağında yapılan diğer önemli eser ise ‘‘Hünerrname’’dir ve dönemin en önemli şahnamecisi Lokman tarafından yazılmıştır. Osmanlı sultanlarının savaşlarını ve yaptıkları önemli işleri anlatmaktadır. Sanatçının diğer şahnameleri Zafername, Şahname-i Selimhan ve Şehinşahname’dir. Dönemin en önemli nakkaşı Nakkaş Osman, portrecisi ise Nigari takma isimli Haydar Reis’tir. Osmanlı portrelerinin en önemli örneği III. Murat döneminde resimlenmiş olan Nakkaş Osman’ın Kıyafet el-İnsaniye fi Şemail el-Osmaniye adlı eserinde çeşitli Osmanlı sultanlarına ait 20 portre vardır. Bu portreler üzerinden Osmanlı Sultanlarının özellikleri tespit edilmiştir. İran minyatür sanatının mitolojik şehnamelerinin örnek alındığı anlaşılan Surname, bu dönemin önemli minyatürlü yazmalarındandır. III. Murat’ın oğlu III. Mehmet’in sünnet töreni için verdiği 52 günlük şöleni anlatan eser, aynı zamanda 16. yüzyıldaki toplumun sosyolojisi ve ekonomik durumuyla ilgili belge niteliği taşımaktadır. III. Murat’ın emriyle başlatılan ancak III. Mehmet’ in himayesinde tamamlanan Hz. Muhammed’ in hayatını anlatan 814 minyatürlük ‘‘Siyer-i Nebi’’ isimli 6 ciltlik eser 16. yy sonunun en önemli eseridir.
- 17. yy eserlerinin başında ise Kalender Paşa’nın ‘‘Falname’’ adlı eseri, Tarihçi Nadiri’nin yazdığı ‘‘Şahname-i Nadiri’’ ve Taşköprülüzade’nin ‘‘Tercüme-i Şeka’ik-i Numaniye’’ isimli yazmaları gelir.17.yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamaya başladığı görülmektedir. Bu durum minyatürlerin yer aldığı el yazması eserlerinin de üretimini olumsuz etkilemiştir. Böylece minyatürler “murakka” adı verilen albümler şeklinde hazırlanmaya başlamıştır. Ancak bu dönemde önceki örneklere göre en önemli farklılık sıradan halkın günlük yaşamına ait, yer yer müstehcen etkiler taşıyan özel eğlence ve dinlenceler, sokak ve ev içi yaşamı gibi değişik türde konuların işlenmesidir. Hamse-i Atai minyatürleri bu konuda pek çok minyatürün yer aldığı önemli bir eserdir. Örnekleri Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde yer almaktadır. Bu türden minyatürlerin imha edilmeyip Topkapı Sarayı arşivinde korunmuş olması ayrıca önemlidir.
- 18.yy’ın ilk yarısında III. Ahmed ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın etkisiyle minyatür sanatı bir yenilenme sürecine girmiştir. Dönemin siyasi ortamında devlet ilk kez Batı’ya açılmış ve Avrupa ülkeleriyle kurulan ilişkilerle kültürel anlamda değişimler yaşanmıştır. Dönemin en önemli minyatürcüsü Levni’ dir. Levni’nin çalışmaları arasında Sultan III. Ahmet için hazırlanan ‘‘Surname’’ isimli yazmanın minyatürleri dönemin giyim modasına uygun olarak giyinmiş kadın ve erkek portrelerinden oluşur. 19. yy’ın ortalarına kadar yaygınlığını koruyan portreciliğe örnek olabilecek eser ise içinde Osmanlı sultanlarının portrelerinin olduğu ‘‘Silsilename’’dir. Bu yazmanın minyatürleri Levni tarafından yapılmıştır. Levni’den sonra önde gelen minyatür sanatçısı ise tek çiçek ve figür çalışmalarıyla ünlü Abdullah Buhari’dir.
Batı tarzının minyatür sanatındaki etkisiyle minyatür çalışmaları yerini ışık ve gölgenin bir arada kullanıldığı resimlere bırakmıştır. ‘‘Bu yüzyılın ilk yarısında görülenler Sefaretname ve Seyahatname türündeki eserlerde yer alan portreler ve suluboya tekniğinde yapılmış salt kent tasvirleridir”. Bundan sonra kitap resmi önemini kaybetmiştir. Batı tarzlı sulu ve yağlı boya resimler beğenilerek duvarlara asılmış ve geleneksel minyatür anlayışındaki kitap resmi tamamıyla ortadan kalkmıştır .Günümüzde yeniden canlandırılmaya çalışılan minyatür sanatı, geçmişteki ruhunu kaybetmiştir. Bir nevi kopyalama kimliğine bürünmüştür. Özgün eserler ise kitap resmi halinde değil çerçeve içinde izlenmek amacıyla yapılmaktadır
Diğer yazılarımızı görmek için tıklayın…