Bugün spor salonlarına tonlarca para ödeyip, koşarken soluk soluğa kaldığımız koşu bandının uzun zaman boyunca İngiltere de bir çok hapishanede ceza ve işkence aleti olarak kullanıldığını biliyor muydunuz? Gelin beraber koşu bandının geçmişine bakalım.
Koşu Bandının Karanlık Tarihi
İngiliz Sir William Cubitt, 1818 yılında koşu bandını icat etti. O zamanlar koşu bandı, yürüme bandı olarak anılıyordu. Hapishanelerdeki mahkumları cezalandırma ya da çalıştırma aleti olarak kullanılan koşu bandı, görüntü olarak bugünkü halinden çok daha farklıydı. Cezalı mahkumlar, yürüme bandı üzerine çıkıp sürekli dönen bandın üzerinde ayakta kalmak için devamlı hareket etmek durumundaydı.
İşçi mahkûmlar, eğer yeterince hızlı hareket edemezlerse dişlilerin arasında ezilip ölüyorlardı. İngiltere’deki 44 hapishane bu aleti kullanıyordu.Bu yöntem, hapishane yetkilileri tarafından olumlu olarak karşılanmıştı. Çünkü mahkumlar bu sayede hem topluma adapte ettiriliyorlar hem de değirmen taşı çevirme işini bedavaya getiriyorlardı.
Dişlerin dönüşü sayesinde suyun pompalanması, tahılların öğütülmesi ve de değirmene güç sağlanıyordu. Bu sayede Napolyon Savaşları sonrası ekonomisi iyice çöken İngiltere için de olumlu bir gelişme olarak görülüyordu.
Ekonomi için gayet olumlu olan bu ‘işkence’, elbette mahkumlar için tam tersi yöndeydi. Bir mahkum, tahminen gününün ortalama 6 saatini bu tekerleklerin üzerinde yürüyerek ya da koşarak geçiriyordu. Bunu kıtlık derecesinde açlık ile yapmak zorundalar. Haliyle peş peşe sakatlanmalar, ölümler başlıyor
Cubitt’in bu icadı İngiltere’den ABD’ye kadar uzandı. İngiltere’de 50’den fazla hapishanede kullanılan bu yöntem, artık ABD’de de hatırı sayılır sayıda hapishaneye geçmişti. Mahkumlar bu işkence sebebiyle düzgün beslenememeye başlamışlar, vücutlarında oluşan kırgınlık ve sakatlık nedeniyle iyice bitap düşmeye başlamışlar.
19. yüzyılın sonuna kadar ceza olarak kullanılan bu yöntem, 1898 yılında çıkan hapishaneler yönetmeliği ile canice bir işkence olduğuna karar verilerek durduruldu.
1911 yılında ABD’de patentlendirilen koşu bandı, 1952 yılına geldiğimizde ise günümüzdeki formuna bürünmüştü. 1970’li yollarda ABD’de başlayan ‘koşu ve sağlıklı yaşam çılgınlığı’ koşu bandının tekrar ortaya çıkmasını sağlamış ve insanlar, evlerine kurdukları koşu bandlarıyla spor yapmaya başlamışlardı.
Hatta,1895 yılında İngiliz yazar Oscar Wilde bile hapishane zamanlarında bu alet üzerine çıkmaya zorlandı.hapisten çıktıktan sonra hastalanıyor ve 3 yıl sonra ölüyor.
Kimi mahkumlar günde 10 saatini bu aletler üzerinde geçiriyordu. Bazen halkın izleyip ibret almasına bile izin veriliyordu. Sonunda, yürüme bandının çok zalimce olduğu kabul edildi. Sonraki süreçte, aletin hapishanelerde kullanımına son verildi. Yürüme bandının spor aleti olarak kullanılması için ilk patent başvurusu 1913’te yapıldı.
Artık Gönüllü Olarak Kullanıyoruz
Koşu bandı da 19. yüzyılın hapishanelerinin kötü koşullarının sembolü olarak kaldı. 1902 yılında da koşu bandının kullanımı yasaklandı.Koşu bandının tıbbi kullanımı ise 1952 yılında Dr. Robert Bruce tarafından çalışma arkadaşının üzerinde yaptığı deneyler sonucu başladı.
Bu çalışmalar neticesinde, günümüzde Bruce Protokolü olarak bilinen, kalbin doğru çalışıp çalışmadığı testinin temelini oluşturdu.Koşu bantları, 1960 ve 1970’lerde, kardiyo egzersizlerinin popüler olması ile önce spor salonlarına ve daha sonra da evlerimize girdi.
Diğer tarih yazılarımızı okumak için tıklayınız.
Günümüzde bu olay hiç böyle bakmamıştık. Bizi aydınlattığınız için teşekkür ediyoruz ❤️