HİNDİSTAN’IN YÜZ KIZARTICI TABLOSU
Çoğu kez kadına karşı şiddetle gündeme gelen Hindistan’ ın devlet istatistiklerine göre her 15 dakikada bir kadın tecavüze uğruyor. 23 yaşında olan ve Delhi kentinde yaşayan fotoğrafçı Sujatro Ghosh:
“Ülkemde tecavüze uğrayan ya da aşağılanan bir kadının adaleti bulması, çoğu Hindu’nun kutsal bulduğu bir ineğin adaleti bulmasından daha uzun sürüyor, bu da aklıma ülkemde ineklerin kadınlardan daha mı önemli görüldüğü sorusunu getirdi” diyor.
Ghosh, “Bu davalar yıllarca mahkemelerde sürerken bir inek katlediğinde aşırıcı Hindu gruplar gidip zanlıyı dövüyor ve öldürüyor” diyor.
Birkaç yıl önce farklı kabileden bir erkeğe aşık olan genç kadın, köylülerin toplu tecavüzüne uğradı. Hastaneye kaldırılan genç kadının ilk zamanlarda durumunun ağır olduğu belirtilmişti.
Yetkililer, pazartesi günkü saldırının ardından hastaneye kaldırılan 20 yaşındaki genç kadının durumunun ağır olduğunu ve saldırı ile bağlantıları tespit edilen 13 kişinin tutuklandığını açıklamıştı. Eyalet başkenti Kalküta’nın 180 kilometre kuzeyindeki Subalpur köyünde yaşayan genç kadının ailesi, polise ihtiyar heyetinin olayı örtbas etmek için kendilerinden 25 bin rupi (yaklaşık 400 dolar) para istediğini söyledi.
Ailenin söz konusu miktarı ödeyememesi üzerine ihtiyar heyetinin, köy erkeklerine genç kadına tecavüz emri verdiği öğrenildi. Ailesinin ancak olaydan iki gün sonra Birbhum bölgesinde bir hastaneye götürdüğü genç kadın ise tüm gece boyunca sayamadığı kadar çok kişinin tecavüzüne uğradığını söyledi. İhtiyar heyetinin başkanının da tutuklananlar arasında yer aldığı belirtildi.
DAHA ÖNCE DE OLMUŞTU
Kadınlara ve çocuklara karşı cinsel saldırıların yaygın olduğu Hindistan’da 2012’de 23 yaşındaki genç bir kadının toplu tecavüze uğradıktan sonra ölmesi, büyük tepkiye yol açmıştı.
Erkek arkadaşı ile bindiği otobüste 6 kişinin tecavüzüne uğrayan genç kadının tedavi için götürüldüğü Singapur’da şiddetli iç kanama nedeniyle yaşamını yitirmesinin ardından ülke genelinde gösteriler düzenlenmişti.
1.200.000 nüfuslu Hindistan’da her üç kişiden biri açlık sınırında yaşıyor. Bu insanlar fakir değil, çok fakir. Ayrıca sokakta yaşayan evsizler 70-80 milyon gibi rakamlarla ifadelendiriliyor. Yani neredeyse bütün bir Türkiye nüfusu kadar insan sokakta yaşıyor. Sokakta yaşayanların %40’nın da kadın olduğu tahmin ediliyor.
Sokakta yaşayan insanlar kırsal alanlarda dayanışma ve yardımlarla ayakta kalabiliyorken büyük şehirlerde bu insanların iyice sahipsiz ve yardımsız kalmalarını bir modern şehir problemi olarak görülüyor. Barınma ve yiyecek gibi en temel ihtiyaçlarından mahrum olan bu insanların eğitim, sağlık, güvenlik gibi diğer haklara ulaşmaları da hayal gibi. Dolayısıyla nüfusun %35’inin okuma bilmemesi ve tabii bu oranın büyük bir çoğunluğunun yine kadınlar olması bizleri hiç şaşırtmıyor.
Bu da kadınların fakirliğini besleyen artı bir faktör olarak varlığını koruyor.
Kadın sorunlarını besleyen fakirlik, yoksulluk ve yoksunluğun ardından gelen en büyük neden Hint kültürünün erkek egemen anlayışı ve geleneklerin ağır baskısı olarak ortaya çıkıyor.
Zira bu durum bütün dünyada var olan kadın sorunlarına ilave sorunlar anlamına geliyor.1947’de Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından kadınlar açısından yasal olarak bir takım olumlu gelişmeler olmuş olmakla birlikte herkesin eşit haklara sahip olması konusunda siyasal yönetimin çok da başarılı olduğu söylenemiyor. Çünkü bağımsızlıktan sonra tüm sosyal politikalara geleneksel algıya uygun olarak erkek gözüyle bakılmaya devam edilmiş.
Hindistan’da günümüzde, kadın ölümlerine yol açan ve sayı olarak satiden daha fazla karşılaşılan bir uygulama daha vardır ki, bu da çeyiz sebebiyle öldürme uygulamasıdır. Bu uygulamada, erkeğin karısından talep ettiği çeyizin kadın tarafından karşılanamadığı durumlarda, yani kadının çeyiz yükümlülüğünü yerine getiremediği durumlarda, erkek karısını yakarak öldürmektedir.
Hem sati uygulaması,hem de çeyiz sebebiyle yakma uygulamaları bugün için Hindistan’da suç olarak kabul edilmekte fakat bu olaylar polis kayıtlarına intihar veya kaza olarak geçtiklerinden, olaylarla ilgili caydırıcı nitelikte cezalar verilmemektedir.
Yapılan değişik çalışmalarda Hindistan’da koca şiddetinin % 20 ila 75 arasında olduğu belirtilmiştir. Kız çocukları, aile için ekonomik külfet olarak görüldüğünden, Hindistan’da doğan kız bebeklerin her yıl bir buçuk milyonunun ölüme terk edildiği tahmin edilmektedir. Hindistan’da sağlık nedeniyle kız çocukların ölümü, erkek çocuklarınkinden % 60 daha çoktur. Bunun sebebi, kız çocukla erkek çocuk arasındaki biyolojik fark değil,gıdanın, bakımın, ilginin kızla erkek arasında eşit dağılmamasıdır.
Hindistan’da kadına yönelik genel eğilim bu yöndedir. Bu çalışmada sadece Hindistan’daki sati uygulaması incelenecek olup kadınların çeyiz yükümlülüğünü yerine getirememeleri sebebiyle yakılma olayları bu çalışmanın kapsamı dışında tutulacaktır.
Sati (Su-thi veya Suttee), dul bir kadının kendini, kocasının cenaze ateşinde yakarak kurban ettiği geleneksel bir Hint uygulamasıdır.
Bazılarınca bir ant, bazılarınca da kocasının cenaze ateşinde yanmanın büyük bir onur olarak kabul edildiği eski Hindistan’da sati geleneği,toplumun bazı mezheplerinde oldukça yaygındı. Hatta nişanlı kadınlar dahi sati işlemeleri yönünde teşvik ediliyordu. Sati uygulaması İngiliz Hükümetince, 1828-1835 yılları arasında Hindistan Genel Valisi Lord Bentinck tarafından 1829’da yasaklandı ve daha sonra 1987’de Sati Kanunu ile (Sati Prevention Act) kaldırıldı.
Evliliklerde kız tarafına yüklenen bu ağır sorumluluk doğum öncesi yapılan cinsiyet tercihlerini olumsuz etkilemekte ve hamilelik aşamasında kız bebekler aldırılmaktaymış.
Ülke genelinde her 1000 erkeğe karşı 930 kadın varken bu geleneğin kesif olarak yaşandığı bazı bölgelerde yapılan araştırmalar bu oranın kadın aleyhine bozulduğunu göstermekte.
Bu araştırmalara göre her 1000 erkeğe karşı artık sadece 786 kadın var.
Namus cinayetleri Hindistan’da farklı bir biçimde karşımıza çıktı. Ülkedeki geleneksel kast sisteminin toplumda halen devam etmesi nedeniyle kastlar arası evlilik kabul görmemekte. Farklı kast ve farklı dinden olan kişilerin evlenmesi namus cinayetleriyle sonlanmaktaymış. Bu durumda hem erkek hem de kızın öldürülmesi namus cinayeti olarak anılmakta. Bu türden namus cinayetlerine Hindistan’ ın ve Sih gelenekleri cevaz vermekteymiş.
Yasalarda aksi olsa da Hindistan’ ın geleneklerine göre gerçekleşen evlilik birliğini sonlandırmak mümkün olmuyor. Çünkü boşanma toplumda kabul görmüyor. Çok istisnai durumlarda boşanacak çiftlerin ailelerinin kararıyla ancak boşanma gerçekleştiriliyor. Bunun dışındaki boşanma durumlarında boşanan kadını toplum izole ediyor.
Aile rızasıyla bile olsa boşanan çiftlere ömür boyu evlenme yasağı uygulanıyor. Bir şekilde kadın öldüğü takdirde erkek evlenme hakkına kavuşuyor ancak erkek öldüğünde bile kadının evlenmesi uygun görülmüyor. Bu durum da kadınlar aleyhine bir ayrımcılık olarak karşımıza çıkıyor.
Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.