HEPİMİZ CUMHURİYET ÇOCUKLARIYIZ / 29 EKİM
Atatürk ”Türk milletinin tabiat ve şiarına en uygun olan idare, cumhuriyet idaresidir.” demişti.
Cumhuriyet, milli egemenlik idealini, vatandaşın devlete ve devletin vatandaşa karşı hak ve görevlerini en iyi düzenleyen yönetim şeklidir.
Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı Atatürk milliyetçiliğine bağlı temeller üzerine kurulmuştur. Millet olarak, ülkemizde uzun yıllar huzurla yaşamamız için adım atan Atamıza minnettarız.
Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin en başta gelen niteliği Atatürk’ün ”Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesini yansıtmaktadır. Cumhuriyet yönetimi, zorluklarla kazanılan bu vatanı koruyup kollayacak olan yönetimdir.
Cumhuriyet yönetiminin çok önemli bir niteliği de; Türk milletinin hayatına yeni bir yön vermiş olmasıdır.
Atatürk bunu şöyle vurgulamıştır: ”Cumhuriyet yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini güvenli ve sağlam bir gelecek yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlere ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibarıyla, büsbütün yeni bir hayatın müjdeleyicisi olmuştur.
Cumhuriyet’in ilanı sanıldığı kadar kolay olmadı. Cumhuriyet’in ilanına giden yolda her türlü düzenlemeler tek tek hayata geçiriliyordu. Kuruluş aşamasında olan Türk devletine yeni bir başkent seçilmeliydi.
Ankara, milli mücadele boyunca zaten Hükümet Merkezi olarak üç buçuk yılını geçirmişti. Ankara’dan daha mükemmel bir başkent olmazdı. Ve Ankara başkentimiz oldu.
Üç buçuk yıl süren Kurtuluş Dönemi Lozan Barış Antlaşması’nın kabulü ile sona ermişti. Aynı dönemde Kuruluş Dönemi de Cumhuriyet’in ilanı ile tamamlandı.
Halk Fırkası Meclis Grubunda Bakanlar Grubunun oluşturulması konusundaki tartışmalar çıkmaza girdiğinde Mustafa Kemal Atatürk, Anayasanın değiştirilmesi ve Cumhuriyet ilanının içerdiği tasarıyı partiye sunar.
Parti grubunun uzun müzakereleri sonucunda tasarı kabul edilir. TBMM genel kurulunda ‘Yaşasın Cumhuriyet’ nidaları yükselmeye başlar ve Cumhuriyet 29 Ekim 1923’de saat 20:30’da ilan edilir. İlanın ardından hemen Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılarak Gazi Mustafa Kemal Paşa yeni Türk Devletinin İlk Reisi Cumhuru olarak seçilir.
Türk milletinin ulusal bağımsızlığını ilan ettiği Cumhuriyet Bayramı tüm Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kutlanmaktadır. Bağımsızlık mücadelesinin başarıyla taçlanmasının bir ödülü olan Cumhuriyet 29 Ekim 1923 yılında ilan edilmiştir.
Cumhuriyetten Kalan Güzel Anılar
Devlet Bürokrasisi Cumhuriyet’in ilanından sonra idi. Karadeniz’de bir gezintiye çıkmıştı. Kendisine eşlik edenler arasında bulunuyordum. Rize’ye geldik. Yolların düzgünlüğü ilgisini çekmişti. Vali’ye :
“Yollarınızı nasıl bu hale getirebildiniz?” diye sordu.
Vali de anlattı; yakın köylüleri jandarmalarla toplattırmış ve yol onarımında çalıştırmış.
Ata’nın kaşları çatıldı. Oldukça sert bir dille :”Vali Bey” dedi. ” ‘Corvee’ nedir bilir misin? Öyle ise ben söyleyeyim: Angarya demektir. Ve şu anda bilmeniz lazım ki, kanunsuz hiçbir vatandaşı işten alıkoyamaz, onu çalışmaya zorlayamazsınız. Cumhuriyet’te angarya diye bir şey yoktur.”
Atatürk Mudanya yolu ile Bursa’ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmaktaydı. Bir kadının elinde bir zarfla Atatürk’e yanaştığı görüldü. İhtiyar zayıf bir kadındı. Atatürk’ü görünce titrek bir sesle:
-Beni tanıdın mı oğul? Ben sizin Selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var, devlet demir yollarına girmiyor. Siz onu alsınlar dediniz, ama müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleseniz.
Atatürk ise şöyle cevap vermiş: ”Oğlunu almadılar mı? Ben tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Çok iyi yapmışlar. İşte cumhuriyetten beklediğimiz netice ”
Bir Çocuktan Mektup Var!
Yıl 1923… Aylardan Kasım. Cumhuriyet yeni ilan edilmiş… İlk ayı daha yeni dolmak üzere. Atatürk gece gündüz o yoğunluk içinde Cumhuriyeti’n devasa sorunlarıyla uğraşmaktadır.
O yoğunluk içinde bir gün yaveri elinde bir zarfla içeri girer. ”Paşam, bir mektubunuz var.”
Atatürk bir yaverine bakar, bir mektuba. Yaveri mektubu Atatürk’ün önüne bırakır ve bilgi verir: ”Amerika’dan”
Atatürk, zarfı açıp dikkatlice bakar. Tanıdığı isimler arasında hatırlayamaz ve merak eder okumaya başlar. Mektup Cumhuriyet’in ilanından 1 gün önce yazılmıştır.
“Sayın Efendim, Ben 10 yaşında, Amerikalı bir çocuğum. Türkiye ve yeni hükümetine büyük ilgi duyuyorum. Siz ve Bayan Kemal hakkında bir röportaj okudum. Türkiye hakkında bir defterim var ve şimdiden siz ve Bayan Kemal hakkında birçok yazı ve resim topladım. Lütfen bir Amerikalı çocuğa bir küçük not ve bir imzalı fotoğrafınızı gönderin. Bir gün, Türkiye’yi görebileceğimi umut ediyorum. Saygılarımla, Curtis LaFrance”
Atatürk çok duygulanır. Kurtuluş Savaşı Zaferi’nin ve genç Türkiye Cumhuriyet’inin, dünyanın öbür ucu sayılabilecek Amerika’da 10 yaşındaki bir çocuk üzerinde yarattığı etkiyi düşünür.
Ve o an yanıtını yazmaya başlar.
“Mektubunuzu aldım. Türk vatanı hakkındaki alaka ve temenniyatınıza teşekkür ederim. Arzunuz veçhile bir adet fotoğrafımı leffen gönderiyorum. Amerika’nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegane tavsiyem; Türkler hakkında her işittiklerine hakikat nazariyle bakmayıp kanıtlarını mutlaka ilmi ve esaslı tetkikata istinat ettirmeğe bilhassa atfı ehemmiyet eylemeleridir. Hayatta naili muvaffakiyet ve saadet olmanızı temenni ederim. Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal”
Atatürk Amerikan gençliğine de Türk gençliğine vasiyet ettiği gibi bilimden uzaklaşmamayı, bir konuyu araştırırken gerçeklere dayanmak gerekliğini belirtmişti.
Yıllar sonra mektubu ortaya çıkaran ve 85 yaşında bir çocukluk hayalini gerçekleştiren La France “1938’de Atatürk’ün ölüm haberi geldiğinde 25 yaşında bir delikanlıydım. Niye ağladığımı kimse anlamadı” dedi.
Hepimiz Curtis’e imrendik değil mi? Atamız Mustafa Kemal’in bizlere mektup yazdığını, ona duyduğumuz sevgiyi kelimelerimizde hissetmesini ne çok isterdik.
Atatürk ile bir ilkokulda karşılaşan kız gibi hissettim. O olay ise şöyle olmuş:
Atatürk bir ilkokula gitmişti. Her zaman olduğu gibi bütün çocuklar etrafını sardılar. Hepsi sevinç içinde onu alkışlıyordu. Yalnız küçük bir çocuk bir kenara çekilmiş, ilgisiz gibi duruyordu. Bu durum Atatürk’ün gözünden kaçmadı. Onu yanına çağırdı:
– Çocuğum, neden durgunsun? Bir derdin mi var? Hasta mısın? dedi. Çocuk cevap verdi:
– Bir şeyim yok efendim. Sonra arkasını döndü. Gözlerinden akan yaşları gizlice sildi. Atatürk bunun üzerine:
– Niçin ağlıyorsun yavrum? Sen ağlayınca ben üzülüyorum, dedi.
Küçük çocuk, o vakit yaşlı gözlerini Atatürk’e çevirdi:
– Atam, seni böyle yakından görmek isterdik. Geldin, gördük, sevindik. Ama artık sıramızı savdık. Bir daha seni ne vakit göreceğiz? Ona ağlıyorum. Atatürk, o vakit bütün çocuklara baktı:
– Beni her vakit görmek isterseniz, aynaya bakın. Siz Türk çocukları benim birer parçamsınız. Ben de sizin.
Seni her daim hatırlıyoruz, çizdiğin bu engin yolda ilerleyeceğiz.
YAŞASIN CUMHURİYET, YAŞASIN HÜRRİYET!
Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.