Günümüzde moda dünyasının vazgeçilmez renklerinden olan mor; asalet, mistizm, utanç, hüzün, aşk ve aklın birleşimi, itibarın rengidir. Ortaçağ Avrupa’sında aristokratların rengiydi ve saray itibarını temsil eden bir renk oldu.
Mor, büyük alanlarda görüldüğü taktirde korkutucu ve huzursuzluk veren bir renk olabilir. Erguvan, haklılık, ihtişam, egemenlik ve asillik duygusu doğuran kişiler arasında ciddiyet ve mesafe duygusu telkin eder.
GİZEMLİ BİR İMPARATORLUK RENGİ: MOR
Mor renk, üretiminin zor şartları ve maliyetinin yüksek olmasından dolayı, yaklaşık dört bin yıldır statü ve güç sembolü olarak kullanılmıştır.
Bu durum rengin, siyasi ve dini bir sembole dönüşmesine sebep olmasının yanında, ekonomide de önemli bir pazar yaratmıştır. Renk gerek üretim yeri, gerekse kullanıldığı alana göre; Tyros Moru, Kraliyet Moru, İmparatorluk Moru gibi birçok farklı isimlendirmeye tabi tutulmuştur.
Antikçağda mor boya endüstrisini geliştiren ve ticari bir ürün haline getirip deniz aşırı ülkelere pazarlayan halk Fenikelilerdir. Ancak günümüzde yapılan çalışmalar, Fenikeliler ile özdeşleşen mor boyanın, ilk olarak Girit’te, Orta Minos Dönemi’nde (MÖ XX-XVII yüzyıllar) ortaya çıktığını, dokumacılık ve mimaride kullanıldığını göstermiştir.
Özellikle Girit adasında ve çevresinde gerçekleştirilen kazı çalışmaları38, deniz kabuklarıyla elde edilen mor boyanın, Orta Minos Dönemi’nde, Ege adalarında yaşayan halk tarafından bilindiğini ve yoğun bir şekilde üretimde
kullanıldığını kanıtlamaktadır.
Ayrıca Girit’in kuzeyindeki Akrotiri’de MÖ 1550 yıllarına tarihlenen fresklerdeki bir kadın figürünün elbisesinde ve MÖ 1450 civarına tarihlenen Hagia Triada lahdindeki ritüel sahnesindeki figürlerin elbiselerinde murex ile elde edilen mor boya tespit edilmiştir. Geç Minos Dönemi’ne tarihlendirilen Linear B tabletinde (MÖ 1400-1300) ise mor boya ticaretini gösteren ifadeler yer almaktadır.
Erguvan (Cercis siliquastrum), baklagiller (Fabaceae) familyasından, 10 metreye kadar boylanabilen, tek gövdeli, yaprak döken, çalı görünümünde bir ağaççık. Çiçekleri, 7 – 12cm civarlarında, dairemsi yapraklı, dip kısmı kalp şeklinde, ucu yuvarlak. Gençken kırmızımsı ve mor gibi ama sonrasında mavi ile yeşile yakın. Diğer bir önemli özelliği de toprağa azot salgılaması ve Nisan – Mayıs aylarında salkım çiçeklerini yapraklanmadan önce açması.
Erguvan rengi elde etmek de mor gibi zormuş. Antik çağda bir çeşit böcekten (coccus ilicis) elde edilen kırmızı rengin bir türevi olarak sağlanabiliyormuş. Bir böcekten ancak birkaç damla renk maddesi elde edilebildiği için erguvan rengi de yıllarca sadece soylulara yakın olmuş.
Büyük İskender’de de, coğrafyacı, matematikçi ve astronom olan İskenderiyeli Batlamyus da mor giyerlermiş. Roma İmparatorluğu’na mor rengi Etrüsklerin tanıttığı sanılıyor. M.Ö. 47 yılında Roma’ya imparator olmak isteğiyle yanıp tutuşan Sezar, senatonun karşısına çıktığında bu isteğini belli etmek için terzisine erguvan çiçeği renginde bir giysi diktirmiş.
Hristiyan inanışına göre Hz. İsa, Romalılar tarafından çarmıha gerilmeye götürülürken üzerine erguvani bir bez atılarak aşağılanmış. İhanet eden havarisi Yahuda (Judas) da kendini erguvan ağacına asmış. Denilen o ki, aslında beyaz olan erguvan çiçekleri, o gün utancından erguvan rengine dönüşmüş. Erguvan ağacına ‘judas tree’ denilmesi ve mor rengin mecazi kullanımda farklı dillerde de “morarmak” anlamında gelmesi bu yüzdenmiş.
Perkin, Londra’daki evine kurduğu laboratuvarda sıtma ilacı üzerinde çalışırken yanlışlıkla sentetik mor pigmenti geliştirdi. Geliştirdiği yöntemi seri üretime dönüştürmeye karar veren Perkin, kendi fabrikasını kurdu ve mor renk üretimine başladı.
Perkin’in buluşuyla birlikte mor renk de yavaş yavaş statü sembolü olmaktan çıktı ve herkesin kullandığı bir renge dönüştü.
Ancak dünyadaki ülkelerin bayraklarının büyük kısmı aynı kaldı.
Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.