Uğultulu Tepeler; İngiltere’de XIX. yüzyılın ikinci yarısı (Victoria dönemi) orta sınıfın yükselişini, gösterişli yaşamların moda oluşunu simgeler. Brontë kardeşler, kadının edebiyatla uğraşmasının hoş görülmediği bu yıllarda, önce erkek kimliğiyle şiirler yazmış sonra kendi adlarıyla, klasikler arasında yer alacak üç önemli romana imza atmışlardır.
Bir Emily Bronte Kitabı ”Uğultulu Tepeler”
İngiltere’de XIX. yüzyılın ikinci yarısı (Victoria dönemi) orta sınıfın yükselişini, gösterişli yaşamların moda oluşunu simgeler. Brontë kardeşler, kadının edebiyatla uğraşmasının hoş görülmediği bu yıllarda, önce erkek kimliğiyle şiirler yazmış sonra kendi adlarıyla, klasikler arasında yer alacak üç önemli romana imza atmışlardır. Emily Brontë 1848’de öldüğünde dünya edebiyatının en güzel yapıtlarından birini, ilk ve tek romanı Uğultulu Tepeler’i bırakmıştır ardında. Bu Victoria dönemi romanı, kimine göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük aşk romanı; kimine göre her okunuşunda değişik tatlar veren çağlar ötesi bir eser ya da insanın içine işleyen bir anlatımla dile getirilmiş uzun bir şiirdir.
Ölümünden bir yıl önce bitirdiği Uğultulu Tepeler’deki karakterlerin yalnızca hayal ürünü kişiler olmadığı, Brontë’nin çevresindeki gerçek kişilerden derin izler taşıdığı da bir gerçektir. Sevgi, kin, nefret, intikam, tutku gibi güçlü duygularla örülü bu gençlik öyküsü, aynı zamanda marazi bir aşkın hikâyesidir.
Emily Bronte’nin kitabı Uğultulu Tepeler’i okumak, başlarda tarafsız kalarak başladığım ama sonlarına doğru iyi ki okudum dediğim bir kitap oldu. Zaman, yer olarak uzak yıllar olduğunu düşünürsek bu işin sanırım çevirisini yapan kişiyle alakalı olduğunu söylemek mümkün. Arada kalmışlığın hüznünü alan bir kadın, hiç sahiplenilmeyen aslında aile sıcaklığını bilmeden yaşan bir adamla aralarında bulunan kin,nefret ve aşkı anlatıyor.
Uğultulu Tepeler, Heathcliff ve Catherine’in süre gelen derin aşkları ve onların derinden hissedilen sevginin arasında yaşan Linton, Hareton, Nelly, Edgar,Joseph izleyici kalmıştır. Zaman Catherine üzse bile Heathcliff çok güçlendirmiştir. Ama aşk karşısında geride bırakılmayı kendisine yediremeyen Heathcliff , Catherine öcünü almak için geri dönmüştür. Catherine iyi davranmayarak ona zarar vereceğini biliyordu elbet. Fakat aşk öyle bir duygu ki nefretin içinden aşkın çıkabileceğini ve aşkın ise nefrete dönüşeceğini unutuyordu Heathcliff. Amansız bir hastalıktan sonra hayatını kaybeden Catherine’nin acısıyla yaşayan Heathcliff, herkese karşı nefreti daha büyük olmuştur. Olaylar duygular arasında git gel yaşayan karakterlerle sürüp gidiyor. Ama aşk için herşeyi yapan bir Heathcliff, Hareton,Catherine ve onun kızı Catherine’nin yaşantıları göz dolduracak. Çok severek okudum. Dili,akıcılığı bambaşka. Birde bu olayların gerçek olduğunu öğrendiğimde daha da hüzünlendim. Sevgisizliği yaşayan bir insanın ne kadar nefretle dolu olduğunu görsek bile ufak bir sevgi kırıntısı onu bile değiştirebilmesi karşısında elimizden sadece duygulanmaktan başka bir şey gelmeyecek.
Emily Bronte duyguları çok güzel anlatmış olduğu kitabı Uğultulu Tepeler’i sizlerde çok seveceksiniz. Gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum. Şimdiden iyi okumalar.
Diğer inceleme yazılarımızı okumak için tıklayınız.