ARDAHAN YÖRESİNDE KAZ İLE İLGİLİ İNANIŞLAR

İnsanlık, hayatın her aşamasında bir şeylere inanma ihtiyacı duymuş, bu doğrultuda çeşitli inanışlar ve ritüeller geliştirmiştir. Bu inanışlar, kimi zaman topluluk hâlinde benimsenmiş kimi zaman da bireysel olarak kabul edilmiştir. Topluluk tarafından kabul edilen ve yüzyıllardır değişikliklere uğrasa da sözlü olarak aktarılarak günümüze taşınan bu inanışlara “halk inancı” demekteyiz.

ARDAHAN YÖRESİNDE KAZ İLE İLGİLİ İNANIŞLAR

İnsanlık, kendisinden daha iyi yüzen, daha iyi uçan, geleceği bildiği düşünülen hayvanlara hayranlık duymuş, karşılaştıkları zorlukları büyüyle ya da bu hayvanların taklidini yaparak yenmeye çalışmıştır.

İnsanlar, genellikle etrafında gördüğü, doğrudan ya da dolaylı olarak hayatını etkileyen hayvanlar etrafında inanışlar geliştirmişlerdir. Bu sebeple Türklerin inanışlarında kurt, at, öküz, köpek, kartal, kaz gibi hayvanlara sıklıkla rastlamaktayız.

 

 

Kozmogoni mitlerinden günümüze kadar Türklerin inanışlarında yer tutan kaz, Ardahan coğrafyasında yetiştiriciliği yapılan bir hayvandır ve etrafında pek çok inanış gelişmiştir. Ardahan coğrafyasında kazın önemini ve kaz etrafında gelişen inanışları, kaçınmaları, uygulamaları tespit ederek yorumlamayı hedefleyen bu çalışmanın verileri, sözlü kaynaklardan mülakat tekniği kullanılarak tespit edilen bilgilerden oluşmaktadır.

 

Kazla İlgili İnanış ve Uygulamalar

Kaza öncelikle evrenin yaratılışı ile ilgili anlatılarda rastlamaktayız. Radloff tarafından tespit edilen yaratılış mitinde Tanrı Kuday ve Kişi, kara kaz biçiminde tasvir edilmektedir. Evrenin yaratıcısını kaz biçiminde düşünen Türkler, destanlarında da bu hayvana yer vermişlerdir.

Bazı metinlerde hapsedilen destan kahramanlarının da kaz yardımıyla yakınları ile haberleşmeye çalıştığını görmekteyiz. Örneğin; Alpamış Destanı’nında kuyuya düşürülen Alpamış, kaz ile manzum olarak haberleşir, kaz kuyuya inince de onun ayağına bir mektup bağlar.

Destanlarda kurtarıcı olarak karşımıza çıkan kaz, eski Türklerin inanışlarında şamanların alt dünyaya veya üst dünyaya yolculuklarında en büyük yardımcısı olarak görülmekteydi. Ural-Altay halklarının şamanları kukla kazın üzerine bindikten sonra çırpınarak “Beyaz göğün üstüne, beyaz bulutların ötesine, Mavi göğün üstüne, mavi bulutların ötesine, Yüksel göğe ey kuş!” diye şarkı söylemektedirler. Altay şamanlarının kutsal eşyası olan davullarının üzerinde de kaz motifine rastlanmaktadır.

 

Türklerin inanışlarında önemli bir yere sahip olan kaza, Dede Korkut Kitabı’nda da rastlamaktayız. Dede Korkut Kitabı’nda “kaza benzer kızımun gelinimün çiçeği oğul” benzetmesinde olduğu gibi kaz, genellikle kızla birlikte düşünülmüştür. Altay halklarının Kuğu Gölü Efsanesi’nde de kaz ile kızın birlikte düşünüldüğünü görmekteyiz.

 

Bu efsanede kızlar kıyafetlerini göl kenarına bırakıp gölde yüzerken bir erkek oyun olması için kızlardan birinin elbisesini alıp kaçmaktadır. Bunun üzerine göldeki kızlar kuğu ya da kaza dönüşüp kaçarken yalnızca elbisesi çalınan kız kaçamamaktadır. Burada kazın, kız ile beraber düşünülmesini kazın fiziksel özelliklerine bağlayabiliriz.

Uzun boyunlu ve zarif bir yürüyüşe sahip olan kazlar, insanların onu kıza benzetmesine sebep olmuş olabilir.
Ayrıca anaç kazların annelik iç güdüsü çok yüksektir ve geleneksel Türk toplumunda kadınlardan da kaz gibi bir anaçlık beklenmektedir.

 

Kaz, Ardahan’da tüyünden, etinden faydalanılan bir hayvan olmasının yanı sıra bölge kültürü için ayrı bir yere sahiptir. Ani Antik Kenti kazılarında bulunan ve M.Ö 2000’lere tarihlenen bir çömlek parçası üzerindeki kaz betimi, kazın bölge kültürü için ne kadar köklü bir geçmişe sahip olduğunu yansıtmaktadır. Ardahan yöresinde kaz tüyü yastık, çeyizlerin olmazsa olmazı olarak görülmektedir ve kaz tüyünün ayıklanması için imeceler yapılmaktadır. Yöre mutfağının en önemli yiyecekleri yine kaz eti ya da kaz yağı ile yapılmaktadır.

 

Türklerin inanışlarında, edebiyatında böylesine yer tutan kaz, yetiştiriciliği de yapılan bir hayvandır. Hayvancılıkla uğraşan insanların besledikleri hayvanlar etrafında çeşitli kaçınmalar inanışlar ve ritüeller geliştirmeleri olağandır.

Türkler, kümes hayvanları içinde kaza daha fazla önem vermektedir. “Kaz kopsa ördek köliğ igenür” yani “kaz giderse ördek gölü benimser” atasözünden anlaşılacağı gibi Türkler için kaz, ördeğin yanında “bey” sayılmaktadır.

“Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” atasözü de Türklerin kazı tavuktan üstün tuttuğunu göstermektedir. Araştırma sahamız olan Ardahan’da kullanılan “Ala karga çimmeynen kaz olmaz.” atasözünde de kazın, kargadan üstün görüldüğü anlaşılmaktadır.

 

Kadınlar, regl bu dönemlerinde kaz yumurtalarına dokunursa yavruların sakat dünyaya geleceğine inanılmaktadır. Türkiye’nin de hemen her bölgesinde kadınlar âdet görmeyi “hastalanmak” olarak ifade etmektedir. Regli bir kadın kaz yumurtasına dokunduğu takdirde “hastalığının” kaza geçeceği ve kazın gelişimini tam tamamlayamayıp kusurlu olacağına inanılmaktadır.

 

Yörede “Hal kızı” olarak adlandırılan, özellikle lohusa kadınlara musallat olduğuna inanılan cinin, kuluçka döneminde anaç kazı rahatsız ettiğine de inanılmaktadır. Yöre kadınları bu sebeple yumurtaya oturan kazın yanına at nalı ya da başka bir demir parçası koymaktadır.

Al karısı, kadınlara ve çocuklara düşman olan kötücül bir ruhtur. Erkeklere dokunmayan Al karısının, demirden korktuğuna inanılmaktadır. Eski Türk inancında yeraltı dünyasındaki kötü ruhları demirci kontrol etmektedir ve onların çekici ile demire ya da örse sürekli vurarak çıkarttıkları sesler kötü ruhları korkutmaktadır.

Demircinin ürettiği aletlerin varlığı da kötü ruhları kaçırmaya yetmektedir. Kazın dişisini kuluçka döneminde rahatsız ettiğine inanılan al kızına karşı demire başvurulmasının altında da bu eski Türk inanışı yatmaktadır.

 

Diğer yazılarımızı okumak için tıklayınız.

 

 

Like
Like Love Haha Wow Sad Angry
Tags:
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments